Ben namazın, lezzet üzerinden ifade edilen bir şey olduğunu,
Allah'ın evinin bir köşesinde anladım.
Yine orada diledim ilk defa, namazın hiç bitmemesini.
Bir sabah namazında Mahir'in arkasında, Kabe'nin iç avlusunda; 'havuz' da
'yarabbi, bu ne yahu !' diye zevkten gebermek geldi içimden..
Bu işte o benzersiz keyifler zaten vardı da,
ben bilmezdim.
Ben onları aramadan, Mevla bana niye bulduracaktı ki ?
Ve ne zaman kalbim paslansa,
ne zaman namazı, dünyanın işlerine sandviç yapsam
dünyayı iki namaz arasında dürüm yapacağıma, tadını pas geçerek mideye yuvarlayacağıma,
yine o saman tadında namazlar geri geliyor..
Suratıma vurulacak,
borç ödemeyi hesap ederken, bana utanç kaynağı olacak
secde diye yutturmaya çalıştığım o yeri gagalamalar,
Dost'a yaklaştıracağına
o beni geri götüren namazlar..
Şaşkınlıkla kılıp, kılar kılmaz ne okuduğumu unuttuğum yasak savma seremonileri.
Son dakikada ucuza getirme çabalarım.
Benim ciğerimi ve niyetlerimi bile yaratmış olana
yeltendiğim uyanıklık girişimleri..
Ama başka türlüsü de varmış, ben bilmezdim.
Ve Allah'ın yasak şehirlerinde fark ettim ben
o namazlarla kazanılabilecek umudu..
Hiç bir şey yapılmamış, kazançsız, boş geçmiş gibi görünen günlerin bile
Mevla ile ünsiyete kalkarak büyük servetlere mazhar olabileceğini..
O'na yönelerek anlamların değiştiğini;
kalbim kıpırdadıkça
eğer kalbim kıpırdayabilirse
siyahın beyaza, beyazın siyaha döndüğünü
O'na yönelebilirsem temizlenebileceğimi, yapamadıklarımı yapabileceğimi
ve bunların yerlerde sürünen değil
kıyama kaldırılmış bir kullukla mümkün olduğunu
bana yasak şehirlerdeki hülyalı kıyamlar söyledi..
Saatlerce süren gece namazlarında
karıncalanan ayaklarım, acıyan belim, uykusuz gözlerim
hep kalbimin serhoşluğuna razı oldu.
Tıka basa yemek, eğlence ve sosyallik peşindeki iğrenç toplu iftarlardan sonra
'haydi artık geç oldu' diye yüzüstü bırakılan teravihler yerine
kalbim yasak şehirlerdeki akşamcılığa müptela oldu..
Bunlar hep umreye gitmeyi
arzu edip, tercih etmekle ihsan edildi.
Artık ben o akşamlar kadar yaşıyorum bütün sene.
Gerisi yaşamak değil ki, yaşayan ölülerin diyarındayız çünkü.
Oradan siyah görünen, buraya gelince beyaza dönüyor..
Benim efendim buyuruyor ki:
“Namaz kılan kimse için üç haslet vardır:
- Gök yüzünden başının ortasına kadar hayır, iyilik serpilir
- Ayaklarının yanından gökyüzüne kadar melekler onu kuşatır
- Bir münadî(çağırıcı) ona şöyle nida eder/çağırır:
“Eğer namaz kılan kimse (namazında)kiminle münacat ettiğini bilseydi,
o namazdan hiç ayrılmazdı..”
(Kenzu’l-Ummal, hadis no: 18923)
Ve yine o (sav) buyuruyor ki:
'Namazlar hidayet yollarındandır' - Riyâzü's Sâlihîn
Yani bulamadığın yönleri, yolları
nasipsiz olduğun rehberlikleri
senin ikame edeceğin; ayağa kaldıracağın bir namaz kılma hali sunuyor..
Hiç bu avantajdan yararlanmaz mı insan ?
İşte ben bu soruya
Allah'ın evinde bir namaz kıyamındayken uyanıverdim...
Neye uyandıysam, işte şimdi onu kekelemeye çalışıyorum.
Mevlaya niyazımız, kabuslarla uyanmamayadır
hakiki, bitmez, geri dönülmez karabasanlarla..
Hepimizi o kutlu huzurlarda ayaklanmaya
ve bu niyazı kılmaya davet ediyorum..
Fatih Elmalı