Hz. Muhammed (s.a.v.) in doğduğu Rabi'u'l-Evvel ayının 12 gecesi kutlanılan kandildir.
Bu gecenin ne fazileti ve ne de kutlanması hakkında hiçbir rivayet sabit olmamıştır. Dolayısıyla Peygamberimiz sallALLAHu aleyhi ve sellem doğum gecesini ne kendisi ne ashabı ve ne de selefi salihin kutlamış değildir.
Bunun üzerine İlim ehli bu geceyi o maksatla ihya etmeyi ve de mevlit okumayı dinde ihdas edilmiş bir bid'at saymışlardır. Nitekim okunan mevlidin de bu babtan sayıldığı (bidat) ilim ehlince malumdur.
Şia dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi. Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.
Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir.
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.
Rasulullah (s.a.v.) 'ın doğumunu ve hayatını medh ve senâ eden, "Mevlid" adını taşıyan çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlid merasimlerinde, mevlidhanlar tarafından teğannî ile okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçede en meşhur olanı Süleyman Çelebi'nin Vesiletun-Necât adındaki mevlididir. Ancak, Süleyman Çelebi hakkında kaynaklarda pek fazla bir bilgi yoktur. Onun, Yıldırım Beyazıt zamanında Divan-ı Humayûn Hocası olduğu, sonra da Bursa Ulu Camii'ne imam tayin edildiği bilinmektedir.
Mevlid şiirini yazan Süleyman Çelebi, insanlar bu şiiri Peygamberin doğum gününde okusunlar diye yazmamıştır.
Hırıstiyanların İsa (a.s.) doğumunu anma amacıyla yılbaşını kutlamalarına kızanların , Hz. Muhammed (s.a.v.) doğumunu kutlamaları çelişkidir ! Üstelik bu kutlamaları esnasında törenler düzenlemeleri , aşırı övme şiirler vs okumalarının şu hadisle de ayrıca tehditi vardır :
"Hıristiyanların (peygamberleri) İsâ'yı övmede aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırı gitmeyin"
(Ahmed b Hanbel, I, 23, 24, 47, 55, V, 32; Dârimî, Rikâk 68; Buhârî, Enbiyâ 48)
Mevlid, halk arasında büyük bir ibadet olarak kabul edilmekte, ölülerin ruhu için mevlidler okutularak, onların günahlarının bağışlanacağı zannedilmektedir. Halkın cehaletinden ve yanlış itikadlarından istifade eden mevlid okuyucu hanendeler, bir piyasa oluşturarak, bunu ticarî bir çıkar aracı yapmışlardır.
Bu tip bir kabul ve davranışın İslamî olmadığı hususu ile ilgili herhangi bir ihtilaf sözkonusu değildir. Böyle bir olaya sebeb olan herkes dinen sorumludur. Merasimlerde mevlid okunmasının vazgeçilmez bir âdet haline getirilişinin sakıncalarından biri de, netice olarak insan kelâmı bir şiir olan bu metinlerin, okunması ve dinlenilmesi ibadet olan Kur'an ile eşdeğerde görülmeğe ve değerlendirilmeğe başlanılması tehlikesidir.
“Beni, hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi övmeyin. Ben, ancak bir kulum ve (benim için) Allah’ın kulu ve elçisidir, deyin.”
(Buhari ve muslim)
Ebi Sa’îd el-Hudri (r.a.)’den Nebi (s.a.v.)’in şöyle dediğini rivayet etti:
Kendinizden öncekileri, karış karış ve adım adım takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girseler bile,(takip edeceksiniz).
Dedik ki; “Ya RasulALLAH! (Onlar) yahudiler ve nasraniler midir?”
Dedi ki, Ya kim (olacak)?
(Buhari)
Rasulullah(sav)'ın doğduğu günü kesin bilemiyorken,bunca kutsallık yüklemek belki iyi niyetle yapılmıştır ancak her iyi niyet iyi ameli getirmez.