You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Forumcu
Realiteye ulaşmak
Hak peygamberine söylediği ve haber verdiği her konuda mükellef ve muhatap olan her bir fert için bir mucize göstermesini veya mutlak delil/hüccet ortaya koymasını emretmemiştir. Gerçi Hazreti Peygamber bunu yapmaya kadir idi çünkü o susturucu ilâhî delillerin ve apaçık gerçek âyetlerin sahibi idi

Ayrıca Hazreti Peygamber cevamiu'l-kelim özelliğine sahip olan ve evvelkilerin ve sonrakilerin/geçmiş ve gelecek ümmetlerin ilimlerinin bahsedildiği kimsedir. Üstelik Hazreti Peygamber çeşitli zamanlarda çeşitli insanlara karşı ve de diğerlerine nispetle basit meselelerde mucize göstermiş ve kesin deliller ortaya koymuştur. Ehl-i fikir olmakla birlikte ilk hâkimlerin/filozof de böyle davrandıkları rivayet edilmiştir. Onların adeti halvet riyazet ve benimsemiş oldukları şeriat kaidelerinin gereğine göre davranmaktı. Binaenaleyh herhangi bir mesele kendilerine açıldığında maslahatın gerektirdiği ölçüde onu mürit ve talebelerine açıklarlardı. Fakat sözü edilen filozofların bu bilgiyi talebelerine aktarmaları "burhanı" takrir ile değil, "hatabî" dille olurdu. Eğer kendilerince makbul bir maslahat ifâde ettikleri hususa dair burhan getirmelerini gerektirirse onlar da bu delili ortaya koyarlar ve düşüncelerini delillendirirlerdi aksi takdirde sadece talebelerine söylemek istedikleri şeyleri ifâde etmekle yetinirlerdi. Bu durumda, herhangi bir itiraza yeltenmeden bunu kabul eden talebe bu bilgiden yararlanır içinde kuşku bulunan veya herhangi bir itiraz ileri süren talebeye ise bu hâkimler cevap vermezler onu kendisiyle ilgilenmeye hakkında kuşku duyduğu meselenin kesin bilgisini de riyazet ve kalbini temizlemekle Tanrı katından araştırmaya sevk ederlerdi.

ilk filozofların bu tavrı Aristoteles devrine kadar böyle devam etmiştir. Bundan sonra ise, "cedel sanatı" ortaya çıkmıştır. Cedel sanatının kullanılışı Meşşailer diye isimlendirilen Aristoteles takipçileriyle başlamıştır. Sebeplerden bilgi alan ve vasıtalara yönelen akılcıların/ehl-i fikr ve teemmül tavrı böyle ise Hakkın nuru ile aydınlanıp, O'nun hidâyeti ile doğru yolu bulan insanların durumu nasıl olabilirdi ki? Onlar peygamberin getirdiği gerçek şeriat ile sülük ederler ve iki risâletin kandili vasıtasıyla Rablerinden bilgi alırlar bu iki risâlet melekî ve beşerî risâletlerdir. Ayrıca onlar her hangi bir kevnî vasıta veya önceden belirlenmiş bir bilgi aracı veya çaba olmaksızın da Rablerinden bilgi alırlar.

Nitekim Hak Hazreti Peygamberimiz hakkında böyle haber vermiştir, "Sen okuma ve imân nedir bilmezdin. Fakat biz onu bir nûr yaptık o nur ile kullarımızdan dilediğimizi hidâyet ederiz" (Şura, 52) Allah, başka bir âyet-i kerîme'de ise şöyle buyurmuştur, "Sen bundan önce bir kitap okumamış ve onu elinle yazmış değildin. Aksi halde inkarcılar şüpheye düşerlerdi. Hayır Kur'an, kendilerine ilim verilenlerin gönüllerine yerleşmiş apaçık âyetlerdir" (Ankebut, 48-49) İşte bu gibi tam zevk "hak ilim" ve "doğru nûr" diye isimlendirilmiştir. Çünkü bu ilim; Gaybın sırrını keşf eder her türlü şek ve şüpheyi ortadan kaldırır.

(Sadreddin Konevi - Fatiha Tefsiri)
Deliye her gün  bayram...
Bunu ilk beğenen sen ol.
Son Düzenleme: 12-03-2017, Saat:04:35 PM, Düzenleyen: ekberî.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.