You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

NaSuH tövbe ........

NaSuH tövbe ........

Üye
NaSuH tövbe ........
Allahu Teala’nın:
“Herhangi birinize ölüm gelip de “Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsaydım!” demesinden önce, size verdiğim rızıktan harcayın.”[ Münafikun 63/10.] ayetinde geçen yakın süre hakkında şöyle denmiştir:

“Kul gözünden perde kalkıp ahiret ahvalini görünce, ölüm meleğine: “Ölümü bir gün olsun tehir et de, o günde Rabbime kulluk edeyim, günahıma yanayım ve nefsim için salih bir amel hazırlayayım,” der. Melek kendisine: “Bütün günlerini tükettin, artık sana hiçbir gün yok!” der. Kul: “Bir saat olsun mühlet ver!” der. Melek de: “Bütün saatlerini harcadın, artık bir saat olsun vakit yok” der. Ruh boğaza ulaşır, gırtlağa gelince hançerede tutulur. Artık tövbe kapısı kapanır, kulun dünya ile irtibatı kesilir, ameller son bulur. Vakitler gitmiş ve bitmiş olur. Nefesler yükselir, ahiret perdesinin açılmasıyla o tarafı müşahede başlar. Bundan sonra kulun gözü iyice keskindir. [Gerçekleri ve başına gelenleri net bir şekilde görür.]


Artık en son nefesine sıra gelince nefesi zorla çıkar. Kul, saadet ehlindense, önceden kendisine takdir edilen saadet hükmü üzerinde tecelli eder ve ruhu tevhid üzere çıkar. İşte bu, güzel sondur. Yahut kula ezeldeki şekavet hükmü tecelli eder ve ruhu şek ve şüphe içinde çıkar. Bu kimsenin hâli ayet-i kerimede şöyle anlatılmıştır.

“Kötü işleri yapıp dururken, kendisine ölüm gelince: “Ben şimdi tövbe ettim” diyen kimsenin tövbesi makbul değildir.”[ Nisa 4/18.]

İşte bu durum, kötü akıbettir. Ondan Allah’a sığınırız. Bu halde ölen kimsenin münafık olduğu söylenmiştir. Ayette anlatılanın günahta devam ve ısrar eden kimse olduğu da söylenmiştir.

Allahu Teala, tövbesi kabul edilenin hâlini de şöyle anlatmıştır:

“Allah’ın kabul edeceği tövbe ancak cahillikle bir kötülük yapıp da çok geçmeden tövbe edenin tövbesidir.”[ Nisâ 4/17.]

Bunun ölümden önce ve ahiret alametleri zuhur etmeden son nefes gelmeden (can boğaza dayanmadan) önce yapılan tövbe olduğu söylenmiştir. Çünkü Allahu Teala, ahiret alametleri zuhur ettikten sonra tövbenin kabul edilmeyeceğini bildirmiş ve hükmünü şöyle vermiştir:

“Rabbinin bazı ayetleri geldiği gün, daha önce inanmamış ya da imanıyla bir hayır kazanmamış kimseye artık o andaki imanı bir fayda sağlamaz.”[ En’am 6/158.]

Buradaki hayrın tövbe olduğu söylenmiştir. Çünkü tövbe imanın kazancı ve hayırların temelidir. Bahsi geçen hayrın salih ameller olduğu da söylenmiştir. Çünkü salih ameller imanın artmasını temin eder ve yakîn alametidir. Yukarıda geçen “Sonra hemen tövbe ederler,” ayetinin açıklanmasında şöyle söylenmiştir: “O kimse, hatasının hemen peşinden tövbe eder; onda devam etmez, tövbeden uzak kalmaz, günahının peşinden salih bir amel yapar, ondan sonra tekrar bir günah işlemez, kötülükten iyiliğe koşar ve başka bir kötülüğe de bulaşmaz.”

Denilmiştir ki bu ümmetten (ölürken dünyaya) dönmek isteyenlerin ilki (malının zekatını vermeyen ve gücü yettiği halde) Rabbinin evini (Kabe’yi) ziyaret etmeyen kimsedir. Allahu Teala’nın ayetinde geçen :

“Ölümü biraz geciktir de, bol bol sadaka verip salihlerden olayım.”[ Münâfıkûn 63/ 10.] Şeklinde yapılan itiraf, böyle yorumlanmıştır.

İbnu Abbas (r.a) derdi ki: “Bu ayet tevhid ehli için en şiddetli ikazda bulunmaktadır. Çünkü ayetin evveli şöyle başlamaktadır:

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın zikrinden alıkoymasın ...”[ Münâfıkûn 63/ 9.] Denilmiştir ki, Allah katında zerre kadar hayrı olan kimse dünyaya dönmek istemez. Bu manada şöyle bir haber rivayet edilmiştir:

“Ahirette zerre kadar hayrı olan kimse bütün dünya kendisine verilse (o hayırı bırakıp da) dünyaya dönmek istemez.”[ Bu lafızlarla bulamadık. Cennetteki bir kamçı boyu genişliğinde bir yerin bütün dünya ve içindekilerden daha hayırlı olduğunu ifade eden başka hadisler için bkz: Buhari, Rikak, 2; Tirmizi, Fedailü’l-Cihad, 17,25; İbnu Mace, Zühd, 39; Ahmed, Müsned, III, 315. (Müt: D. Selvi)]

Ariflerden birisi demiştir ki “Allah Teala’nın kuluna ilham yoluyla söylediği iki tane sırrı vardır: Bunlardan birisi: Kul annesinin karnından çıkıp doğunca Allahu Teala kendisine: “Ey kulum! Seni temiz ve günahlardan uzak bir şekilde dünyaya çıkarttım, sana ömrünü emanet ettim ve seni onu emniyetle koruman için görevlendirdim, artık bu emaneti nasıl koruyacağına ve huzuruma ne şekilde geleceğine bak.”

Diğeri de kulun ruhu çıkarken olur. O zaman Allahu Teala kula: “Ey kulum! Sana verdiğim emanetimi nasıl kullandın? Bana kavuşuncaya kadar seninle yaptığım ahde riayet ederek onu korudun mu ki ben de senin bu vefana karşılık olarak ecrini vereyim. Yoksa onu zayi mi ettin? Zayi etti isen sana hesabını sorar cezanı veririm. Kulun bu emanete sahip çıkışı ve Allah Teala’nın kulundan onu muhafaza etmesini istemesi şu ayetlerde ifade edilmiştir:

“Onlar emanet ve ahidlerini korur gözetirler.”[ Müminun 23/8.]

“Bana verdiğiniz sözü yerine getirin, ben de size vaat ettiklerimi vereyim.”[ Bakara 2/90.]

Kulun ömrü yanında bir emanettir; eğer onu (hak yolda geçirerek) korursa, emanetini yerine getirmiş (sahibine güzelce iade etmiş) olur. Eğer onu (küfür ve isyanla) zayi ederse, Allah Teala’ya hıyanette bulunmuş olur; hiç şüphesiz Allah hainleri sevmez.

İbn Abbas’tan nakledildiğine göre o, şöyle demiştir: “Kim, Allah’ın farzlarından birisini (terk ve ihmal ile) zayi ederse; Allah’ın emanetinden çıkmış olur. Kul nasûh bir tövbe edince; kötülükleri temizlenir ve cennete girmeye hak kazanır.”

Seleften birisi demiştir ki: “Allahu Teala’nın beni ne zaman mağfiret ettiğini bilmekteyim.”

Kendisine: “Ne zaman?” diye sorulduğunda; “Tövbemi kabul buyurduğu zaman!” diye cevap vermiştir.

Bir başkası da: “Tövbeden mahrum bırakılmam beni, mağfiretten mahrum edilmemden daha çok korkutuyor,” demiştir.

En doğru söz sahibi Allahu Teala buyurmuştur ki:

“Allah tövbenizi kabul edip sizi affetti.”[ Bakara 2/187.]

“O, kullarının tövbesini kabul eden ve kötülüklerini affedendir...”[ Şura 42/25.]

Alimlerden birisi demiştir ki: “Kul, şehvetlerini unutup kalbinden hiç ayrılmayacak bir hüzün sahibi olmadıkça ve bir daha sırrını (gönlünü) meşgul etmeyecek şekilde günahtan uzaklaşmadıkça tövbesi sahih olmaz.”

Şam alimlerinden birisi de şöyle demiştir: “Bir mürid, solundaki meleğin yirmi sene kendisi için yazacak bir günah bulamayacağı şekilde (günahlardan uzak) olmadıkça tam tövbe etmiş olmaz.”

Seleften birisi demiştir ki: “Kulun tövbesinde samimi olduğunun alameti, hevasına uymanın tadını taatın tadıyla ve Allah’a güzelce dönme sevinciyle değiştirmesidir.”

Alimlerden birisi de bu manada şöyle demiştir: “Kul, nefsine uymanın tadı yerine, ona muhalefetin acısına katlanmadıkça tövbe etmiş olmaz.”

İsrailiyyattan hikaye edildiğine göre, adamın biri günahından tövbe edip uzun müddet ibadetle meşgul olduğu halde tövbesinin kabul olduğuna dair bir alamet göremeyince, zamanın peygamberine gelerek tövbesinin kabulü için dua etmesini istirham eder. Peygamber dua ettiğinde Allahu Teala peygamberine şöyle vahyetmiştir:

“İzzetim ve Celalime yemin olsun ki, yer ve gök ehli onun için şefaat etseler; kalbinde tövbe ettiği günahın tadı varken onun tövbesini kabul etmem.”

Kimin kalbinde günahın lezzeti kalmışsa, yahut onu hatırladığı zaman düşüncesiyle ona nazar ediyorsa, ona dönmesinden korkulur. Ancak, nefsiyle şiddetli bir mücahede, gühahı çirkin görme ve hatırladığında korku ve ürperti ile onu hatırından defetme gücüne sahipse, tövbesini koruyabilir.”


Allah hepımıze bu tövbeyı nasıp etsın ınsallah.......
Degerli NaSuH Kullanicisi May 2009 Tarihinden Beri İmam Hatip, İslami Forum, Dini Forum, Genel Forum Üyesidir.
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.