You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

General
RE: Mübarek yerler
Kaynak milliyet.com

BATTALGAZİ ULU CAMİ

Malatya'nın Battalgazi ilçesinde 1224 yılında 1. Alaeddin Keykubad tarafından yaptırılan Ulu Cami, yıllara meydan okuyor. Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad tarafından 1224 te yaptırılan, mimari olarak Anadolu'da ilk ve tek olma özelliğini taşıyan Ulu Camii, 1247 ve 74 te tamir görmüştür. Yakub Bin Ebubekir, Ahmed Bin Yakup ve Üstad Hüsrev tarafından yapılan Ulu Cami, İran'daki Büyük Selçuklu İmparatorluğu mimari geleneğini Anadolu'da temsil eden tek örnektir .Şehir surları içinde kalan ve 34x55 metre boyutlarında olan cami, iki ayrı bölümdür "Camimiz, 1224 te Alaeddin Keykubad tarafından inşa ettirilmiştir mimari yapı olarak Anadolu'da tek ve ilktir Tek örneği İran'da mevcuttur. mimari olarak İran mimarisine sahiptir

caminin en tepesine Osmanlı tuğrasının nakşedilmiş, avlusu aydınlatma ve havalandırma için yapılmıştır. coğrafi şartlardan kapatılmıştır. orijinalinde açık olması gerekiyor. mihrabı 1893 te depremde yıkılıyor. 2. Abdülhamit mihrabı inşa ettiriyor ve en tepesine Osmanlı tuğrası nakşediyor" Caminin asıl minberi Ankara Etnografya Müzesi'nde Şu an ki minber, Malatya Söğütlü Camii'nin ahşabı yıkılınca, 'Ulu Cami'ye yakışır' diye getirmişler. el oymacılığı ile Malatyalı bir usta tarafından 3 yılda yapılmış" "Camimiz, yazlık ve kışlık iki bölümden oluşuyor. cuma günleri etraftaki camiler kapanır, sadece Ulu Camimizde namaz kılınır"
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak haberler.com

Sivas'ın Ulucami Minaresi Hareket Ediyor

Sivas'taki Ulucami'nin eğik minaresinde kış ve yaz aylarındaki eğim farkı sırrını koruyor.eğik minare kış aylarında 119 cm yaz aylarında 117 cm eğim farkı tespit edildi. 100 yıl öncede eğim vardı ve gizem çözülemedi.İtalya'nın eğik Pisa kulesine Türkiye'de rakip gösterildi Sivas'taki Ulucami'nin eğik minaresi 825 yıllık esrarı koruyor. 1196 ile 1197 yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti yöneticisi Kızılarslan Bin İbrahim tarafından yaptırıldı Anadolu'daki en eski camilerden eğik minaresi ile dikkat çekiyor. Yüzde 7 oranında eğim tespit edildi eğim kış aylarında 119 santim, yaz aylarında 117 santim MİNARE İLERİ VE GERİ HAREKET EDİYOR
Minarenin eğik olarak mı inşa edildiği, sonradan mı eğildiği veya eğimin devam edip etmediği konularına netlik kazandırılamıyor.

Minarenin 825 yıllık sırrının anlaşılabilmesi için Cumhuriyet Üniversitesi çalışmalar sürdürüyor. minarenin zemininde sondaj çalışması gerçekleştirilecek.Sivas Vakıflar Müdürü Cemal Karaca, "İki yıldır minareyi inceliyoruz. kış aylarında 119, yaz aylarında ise 117 santim eğim var Minare git gel yapıyor. Hareketliliğin tespiti için minarenin zemininde sondaja hazırlanıyoruz. minare 100 yıl önce eğikti "Uzmanlar Horasan minarelerinde eğim olduğunu söylüyor. Ancak minare diğerlerinden daha eğik. tedbir almaya çalışıyoruz.

Kaynak vikipedi Sivas Ulu Camii

Sivas Ulu Cami, Anadolu Selçuklu Devleti sultanı II. Kılıç Arslan'ın ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmasıyla Sivas-Aksaray bölgesine hükümdar olan Kutbeddin Melikşah saltanatında Kızılarslan bin İbrahim  tarafından  1196-1197 de Kul Ahi'ye yaptırılmıştır Sivas  Merkezde yer alır
İzzeddin Keykavus tarafından 1212 de onarıldı 1213'de de minaresi yapıldı.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak sahipatamüzesi.gov.tr

Sahip Ata Külliyesi
   
*Selçuklu veziri Hacı Sahip Ata tarafından yaptırılan külliye; cami, türbe, hankâh, çifte hamam, çeşme ve dükkândan oluşur. Larende Caddesinde yer alan külliyenin inşasına ilk 1258 yılında cami yapımı ile başlandı 1283 türbe yenilenmesi ile tamamlandı. CAMİ: eski Konya surunun Larende Kapısında olduğu için “Larende Cami” olarak da anılır. Sultan II. Keykavus’un yıllarında 1258 yılında Sahip Ata tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Ortodoks olup İslamiyet’i seçerek Müslüman olmuş, sarayda nakkaş ve mimarlık yapmış Sahip Ata’nın yaptırdığı birçok eserde imzası olan bir mimardır. Eski cami 1871 de yıldırım düşmesiyle yenilenerek bugünkü şeklini almıştır. *Mimar Kölük’ün yaptığı cami; mihrap önü kubbeli olup geniştir yapının birçok yeri değiştirilmiş ve caminin ebatları küçültülmüştür. taç kapılar yerleştirilmiştir. .Yangından sonra orijinal kısımlardan; taç kapı, mihrap ve mihrab duvarı fil ayağı şeklindeki payandalar kalmıştır. Cami afetler tamiratlarla değişikliğe uğramış onarımlar geçirmiştir. İlk tamiri 1570 tarihli fermandır. Osmanlı döneminde 1702, 1825, 1848 de onarım görmüştür. Cumhuriyet Döneminde Atatürk’ün 19 Şubat 1931 de İnönü’ye çektiği telgraf şöyledir: Son seyahatimde müzeleri, eski medeniyet eserlerini gözden geçirdim. İstanbul'dan başka Bursa, İzmir, Antalya, Adana ve Konya'da ki müzeler ecnebilerce tasnif edilmektedir. memleketimizde emsalsiz defineler yatmakta

*kadim eserlerin meydana çıkarılacak ilmi abidelerin muhafazası için ve arkeoloji mütehassıslarına lüzum vardır. Konya'da asırlık ihmaller sebebiyle harabi olmalarına rağmen sekiz asırlık Türk medeniyetinin hakiki şaheserleri vardır. Karatay Medresesi, Alaeddin Camisi, Sahipata medrese, ve türbesi, Sırçalı Mescid ve İnce Minare tamire muhtaç haldedir. asker işgalinde olanların tahliyesinin ve tamirinin temin buyrulmasını rica ederim.''Bu telgraftan sonra Cumhuriyet döneminde ilk tamir 1944–45 yıllarında Milli Eğitimce yaptırılmıştır. 1964 ve 1974 te sondaj yapılmış, 1981’den 2003 yıllarında Vakıflar Müdürlüğünce onarımlara tabi tutulmuş 2006 daki onarımla bugün ki şeklini almıştır.*Çifte minareli taç kapının 1871 de yıldırım düşmesi sonucu minarenin şerefe ve yukarısı yıkılmıştır. 18.yy da minarenin üst kısmı yenilenmiştir. taç kapının yüksekliği 8.20 cm, genişliği 9.55 cm, derinliği ise 3.40 cm’dir. Taç kapının açıklığı 2.60 cm yüksekliğinde sivri kemerli olup muhteşem bir işçilik sergilenmiştir. köşe kısmında yapım kitabesi yer alır.kitabede Âlemde Arap ve Acem Sultanlarının efendisi, dünya ve dinin izzeti fetih babası, Keyhüsrev oğlu Keykavus’un saltanatını Allah daim eylesin devletli günlerinde rahmete muhtaç zayıf kul El Hac Oğlu Hüseyin’in Oğlu Ali, bu mübarek mescidin imar ve inşasına 656 yılında emretti. Alah kendisini ve soyunu af ve mağfiret eyleye...” ifadesi yazılıdır.
 
*kitabelikte ise Cin Suresinin 18. ayet sonu yazılıdır. mihrabiyelerin içerisinde kıvrık dallı rumiler yer alır Taç kapının dış yüzey kenar köşelerinde kazayağı şeklinde geometrik motifler vardır. Ayet kuşağı besmele-i şerifle başlar Fetih suresi 1-13. ayetler işlenmiştir. minarelerin kaide kısımlarında kuş figürleri geometrik ve bitkisel süslemelerin yer aldığı Roma çağına ait mezarlardan alınmış sarkufajlar yer alır. En dıştaki geniş bordürde yer alan ayet kuşağında Enbiya Furkan Nebe Zümer Dehir Suresi ve ayetler işlenmiştir. Kaidenin üst kısmında birer sivri kemerli pencere açıklıkları yer alır çinilerle tezyin edilmiş alan alanda “Ebubekir ve Ali” yazısı geometrik süs olarak kullanılmıştır.

HANKAH: 

Hankâh büyük merkezlerde yer alan büyük şeyhin, pirin türbesi bulunan geniş tarikat yapılarına denir. Eşik anlamına gelir Farsça bir kelime olup yüceltme ve onurlandırma ifadesidir İlahi kelimesi ile kullanıldığında “Allah’ın Katı” şeklinde bir mana kazanır. Hankâhlar dergâhtırlar. Sahip Ata hankâhı XIII. yüzyılın Selçuklu tekke ve hankâhları arasında en büyüğüdür Mimarı belli olmayan abidevi eser Merv ve Tirmizdeki XIII. yüzyıllara ait merkezi kubbeli ve eyvanlı Orta Asya evleri ile benzer
Yapım Kitabesinin okunuşu şöyledir Allah bana kâfidir. mübarek tekke Allah’ın Salih kullarına konak ve muttaki suffa eshabına oturak olmak üzere büyük sultan, âlemde Allah’ın gölgesi, din ve dünyanın yardımcısı, fetih babası, müminlerin büyük sultan, Kılıç Arslan Oğlu Keyhüsrevin zamanında, Allah mülkünü daim, devletini kaim etsin devleti günlerinde, latif rahmeti özleyen kul Hacı Ebubekir oğlu Hüseyin oğlu Ali tarafından 678 senesi inşa edildi, Allah kabul eyleye”
 
yapı 1279 da yapıldığı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Sahip Ata Ali tarafından yaptırılmıştır. Yapı 1584 e kadar zaviye olarak kullanılmış Abdurrahman İbrahim şeyhlik yaptırılmıştır Hankah 1945-50’li yıllara kadar mescit olarak kullanıldı
 Hankâhta yanında dükkânlara yer verilmiştir.beş dükkân yer alır.. Yapı bir Rönesans yapısı gibi simetriktir. Günümüzde izi olmayan bir türbeden bahsedilmektedir.Avluyu örten kubbenin ortası açık olup altında havuza yer verilmiştir. Kubbe içerisinde farklı renkte motifler yer alır. Kubbe eteğinde ayet olarak Mülk Allahın’dır ifadesi yazılmıştır.
 
TÜRBE: 

Türbe külliye içerisindedir Türbeye ilk olarak Sahip Ata’nın iki oğlu Taceddin Hüseyin ve Nasreddin Hasan’ın, Akşehir Kozağaçta, Karamanoğlu Mehmet Bey’le yaptığı savaş sonucu 1277 de şehit düşmesi üzerine türbe inşa edilerek buraya defnediliyorlar. Sahip Ata burayı aile kabristanına çevirmek isteyince eski türbenin temelleri üzerine 1283 de bugünkü türbe inşa edilmiştir. ayet kuşağındaşu mübarek imaret 1283 senesi muharreminde tecdit edildi” ifadesi yazılıdır.
Türbe dikdörtgen bir alanı kaplar Yapıda tuğla kullanılmış olup kemer, açıklıklarında kesme taş kullanılmıştır. Türbe iki katlı olup alt kısımda cenazelik yer almaktadır. üstünde ziyaretgâh vardır.

Ziyaretgâhta Sahip Ata Oğlu Taceddin Hüseyin Sahip Ata’nın küçük oğlu Nasreddin Hasan Bey, Sahip Atanın kızı Melike hatun, torunu Nasreddin Hasan Beyin oğlu Şemseddin Mehmed ve son lahitte Sahip atanın torunu yatar Lahitler muhteşem çinilerle kaplanmış kabartma ayet ve kitabe yazıları yer almaktadır. geometrik desenlidirler. Sahip Ata kabrindeki kitabede Peygamber efendimizin: “Âdemoğlu ölünce ameli kesilir. Yalnız devam eden sadakası faydanılan ilmi kendisine dua eden çocuğu varsa hayırlı amel devam eder.” Ayakucunda ise “Merhum ve mağfur Hüseyinin oğlu Sahib-i muazzam Fahreddin Ali 684 yılı şevvalin sonlarında beka mülküne göçtü Allah kabrini nurla doldursun” ifadesi yazılıdır. Lahitte Bakara Suresi Ayet-el Kürsi Amenerresulü yazılıdır
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak yeni şafak.com

Sivrihisar ulu camii

*Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde yer alan cami, Anadolu'nun en eski ve en büyük ahşap sütunlu camilerindendir.Dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülü cami yakın zamanda kurşunla kaplanmıştır
1232 de Anadolu Selçuklu Sultanı Aleaddin Keykubad zamanında Emir Cemaleddin Ali tarafından inşa ettirilmiştir Bugünkü görünümüne 1274'te 3. Gıyaseddinin nâiblerinden Abdullah oğlu Mikâil Bey'in yaptırdığı tamirle kavuşmuş. Minaresi 1410'da eklenmiş. Mihrab 1440 da yerleştirilip 1245 tarihli minberin 1924'te yıkılan Sivrihisar Kılıç Mescidi'nden getirilmiştir dikdörtgen plânlıdır kuzey, doğu ve batı cephelerinde birer kapı bulunur.

*onarım kitabelerinin solunda caminin ilk onarımını yapan Mikâil Bey'in sembolünün olduğu mermer bir levha yer alır. Doğu cephesinde Sölpük Mescidi olarak adlandırılan kapı üzerinde yapının Emîr Cemaleddin tarafından 1232'de yaptırıldığını belirten beş satırlık yazılı kitabe görülür. Üst örtüsü ahşap tavan olan ibadet mekânı ahşap sütunlarla altı nefe ayrılmış. Sütunlar ahşap konsollarla kirişlere bağlanmıştır. Ortada aydınlık feneri bulunur. Dıştan kiremit kaplı kırma çatıyla örtülü cami yakın zamanda kurşunla kaplanmıştır

Kaynak kayseri.gov.tr

Hunat Hatun Külliyesi

*Alaeddin Keykubad'ın karısı, II. Keyhüsrev'in annesi Mahperi Hatun tarafından 1237-1246 yıllarında yaptırılmıştır. Cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşan yapı Anadolu Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerindendir. Oturum alanı 2.203 metrekaredir. batı cephesindeki ana giriş kapısı şaheser bir arabesk süsle donatılmıştır. üzerine ''Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahirete iman eden, namaz kılan, zekat veren, Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder, İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.'' Mealindeki Ayet-i Kerime yazılıdır.
*Kitabesinde şöyle denilmektedir : 'mübarek mescidin yapılmasını, fetihler babası, dünya ve dinin emanı, Keykubad'ın oğlu, Keyhüsrev zamanında, yüksek mertebe sahibi zahide, saliha, hayırların öncüsü, büyük valide emretmiştir. Allah onun yüceliğinin gölgesini daim ve iktidarını kat kat eylesin. Bu yapı altı yüz otuz beş yılında şevval ayında inşaa edilmiştir."  Cami’nin üç kapısı vardır. kuzey, batı ve doğuya açılır. Ana kapı batıdadır. caminin kuzey ucunda, Mahperi Hatun'un türbesi bulunmaktadır.*Selçuklu döneminde ''Huvand” ünvanı Saray ailesine ait özel bir ünvandır Mahperi Hatun bu ünvanı kullandığı için Cami Huvane'dan türkçeleşerek ''Hunat Cami'' olarak adlandırılmıştır, Tarihi değeri çok yüksek mihrabi ve minberi vardır. Kırksekiz büyük ayakla oturtulan tavan tonoz şeklindedir. Ortadaki kubbesi sonradan yapılmıştır. Minaresi 2. Abdulhamid döneminde inşa edilmiştir. Caminin arka bölümü Selçuklular döneminde yazlık olarak kullanılmaktaydı. sonra tamamı kapatılmıştır
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak vikipedi.com

Amasya Burmalı Minare Camii

*Amasya Ulu Camii,  Burmalı  minaresinden  dolayı Burmalı Camii yada Mahkeme Camii olarak da bilinir. Selçuklu kümbeti ve Osmanlı dönemi minaresi ile dikkat çekmektedir. 1237 de Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Gıyaseddin zamanında Ferruh b. Selçuk tarafından yaptırılmıştır.
Bakırcılar Çarşısı arkasında yer alır. Selçuklu  II. Gıyaseddin zamanında veziri Ferruh Bey tarafından 1237-1247 yılları arasında yaptırıldığı ileri sürülmekte dir. 1590'da deprem ile 1602'de yangın sonunda harap olan bina tamir ettirilmiş ve tamirden sonra ahşap minare yeniden burmalı olarak yapılmıştır Selçuklular'ın ilerlemiş kubbe tipini gösterir Anadolu Selçuklu eserleri gibi geometrik motifler ve mukarnas dolgularla süslenmiştir.*Giriş cephesinde piramit çatılı kümbette bina emini Ferruh Bey ve oğlu Yusuf Bey yatmaktadır. Kümbet kare kaide üzerinde sekizgen planda olup, kesme taştandır. Yapının üst katı kütüphane olarak kullanılmış, alt kısımda Amasya Müzesi'ndeki mumyalar muhafaza edilmiştir. Şehzade Cumudar'ın mumyası burada bulunduğu için halk kümbete Cumudar Türbesi de denmektedir.

Sinop Alaeddin Camii, 

*Sinop şehir merkezinde yer alan Selçuklu eseridir
Adını ünlü Anadolu Selçuklu sultanı I. Alaeddin Keykubad'tan alan cami, Kuzey Anadolu’da ki en büyük Selçuklu camisidir. Merkezde, Sakarya Caddesi üzerinde; Hükümet Meydanı'na yakındır Sinop hamamı ve Pervane Medresesine yakınındadır. “Arap camileri” adı verilen, uzun saf tutmaya uygun, enine nefli ve geniş avlulu en eski cami tipindedir Ulu Cami” olarak da anılır
Camin yapım yılı, özellikleri ve yaptıranı kesin olarak bilinmez. Tahtını kaybedip Selçuklu hizmetine giren eski Ahlat şah hükümdarı Atabeg Ayas’a Sinop’un fethinden sonra Selçuklu hükümdarı I. Keykubad inşa ettirildiği 1261’de Trabzon Komnenosları’nın saldırısında yıkıldığı, 1268’de Pervâne Muineddin tarafından eski temelleri üzerine yapıldığı kuvvetli bir ihtimaldir
*1385 ve 1861 de onarımlar geçiren yapı 2008-2009 da restore edilmiştir. Avluda  Candaroğulları türbesi bulunur. en eski kitabesi 1268 tarihlidir ve caminin Pervâne Muineddin tarafından yaptırıldığını yazar. İç Kalede eski Ahlatşah hükümdarı Atabeg Ayas’ın ktiabesi bulunur. Ahlatşahlar Beyliği’ne II. Sökmen’in veliaht ettiği Atabeg Ayas, saray darbesiyle hükümdarlıktan uzaklaştırılmış ve Anadolu Selçukluları’nın hizmetine girmiştir I. İzzeddin Keykavusla Sinop’un fethine katılan Atabeg Ayas şehrin surlarının tamiri ve yenilenmesinde görevlendirilmiştir 1215’ten 1230’a kadar inşa edilen en önemli Selçuklu yapılarında görev yapan Atabeg Ayas’ın inşaatlarda Güneydoğulu veya Suriyeli mimar ve ustaları çalıştırmıştır

*Sinop ulu cami Arap mimarisi ve Artuklu modeline uygun inşa ettirilmiştir. 1261’deki Trabzon Komnenosları’nın saldırısında bütün bina tahrip edildi. Alaeddin Camisi’nin de yıkıldığı düşünülür. Cami, 1268’de de Muînüddin Pervâne tarafından eski temelleri üzerinde yapılmıştır. Candaroğlu  Bayezid Bey 1385 de onarım ve Candaroğulları Türbesini yaptırdı mihrap ile minberin İsfendiyar Bey 1430 da yaptırdı. 1709 ve 1725 de mihrap önü kubbesiyle çatı tamir edildi 1853 depreminde cami kubbesi çökmüş, Evliya Çelebi'nin methettiği minber yıkılmış ve parçaları İstanbul'daki Çinili Köşk'e götürülmüştür. *Abdülmecid zamanında 1848’de tamir edilmiştir Sinop mutasarrıfı Tufan Paşa tarafından sağlamlaştırılmış son cemaat yeri ile kadınlar mahfili ve minber yenilenmiştir.1946 ve 1950
2008–2009 da onarımdan geçmiştir Cami erken dönem İslam mimarisidir. 66 m uzunluk, 22 m genişlikle dikdörtgen planlıdır. beş kubbesi vardır.
Cami önünde 66X44 m ebatında geniş bir avlu bulunur. Mermer mihrap, Selçuklu tarzında süslemelere sahiptir. Ayet-El Kürsi çevrelenmiştir.
Evliya Çelebi'ye Bursa Ulu Cami minberine benzettiği bitki motifleriyle bezenmiş orijinal minberin yerine 19. yüzyılda yapılmış minber bulunmaktadır.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak kültürportalı.gov.tr

GÖK MEDRESE-Amasya

Cami, medrese ve türbeden oluşan kapalı bir külliyedir. Amasya Valisi Seyfeddin Torumtay tarafından 1267’de yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli türbe mavi sırlı tuğlalardan dolayı Gök Medrese adını aldı Hem cami hem medrese olarak kullanılan dikdörtgen planlı yapının kalın duvarları kesme taştandır. Caminin büyük, beşik tonozlu, eyvanlı bir girişi vardır. geometrik motiflerle süslü ana kapının yanındaki pencereler Selçuklu taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Ağaç işçiliğinin güzel bir örneği olan kapısı Amasya Müzesi’nde sergilenir. İç mekan, on beş bölümden oluşmaktadır. Bölümler sivri kemerler kubbe ve tonozlarla örtülüdür. mihrap basit görünümdedir. Mimarisi ve süslemeleriyle Selçuklu sanatına örnektir türbe kare planlı sekizgen biçimlidir yüksek kasnaklı, tuğla bir külahla örtülüdür.

Kaynak flickr.com

Ulu Cami - Ayaş


Ayaş Belediye Meydan’ındaki Ayaş Ulu Camisi Ayaş’ın en eski ve büyük camisidir XV.yüzyıl eseridir Dikdörtgen planlı cami moloz taştan yapılmış üzeri kırma çatı ile örtülmüş.İbadet mekanı üçer ahşap sütun ile üç nefe ayrılmış. İçerisi kıble duvarında altlı üstlü ikişer, doğu ve batı yönünde altta üçer, üstte ikişer pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap dışa çıkıntılı olup, Ankara camilerinde olduğu gibi ahşaptan. Caminin en dikkati çeken yanı ahşap minberi. XV.yüzyıl ahşap minberlerine örnektir kündekari tekniği uygulanmış. Caminin doğu duvarında kesme taştan minaresi vardır

Kaynak dergipark.gov.tr

Ayaş Ulu Camii,

Ankara'nın Ayaş Beli'nin batı eteğinde, Sakarya Nehri'nin Ayaş Suyu'nun kenarındadır Yapının tarihi usta ve kitabeleri mevcut değildir. Kesin yapım tarihine rastlanmamıştır. kuzey-güney doğrultusunda, meyilli bir arazide yer almaktadır. Arazi meyli güneyden kuzeye yükselerek artmaktadır. Ahşap sütunlarla taşınan, ahşap tavana sahiptir. Özgün hali,toprak damlı iken, sonradan kırma çatı ile kaplanmış kiremitle örtülmüştür. Dış duvarları moloz taş ve ahşapla örülmüş yapı, kuzey-güney doğrultusunda iki sıra halinde üçer ahşap sütun ile üç sahna ayrılmıştır. doğu, batı ve kuzey yönlerinde birer kapısı vardır. Doğu ve batı kapıları harime giriş sağlarken, kuzeydeki kapı ikinci kattaki kadınlar mahfeline açılmaktadır.
 


 
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak timetürk.com

Mekke’de ziyaret edilecek yerler

İslam’ın 5 farzından biri olan hac ibadetini gerçekleştirmek için milyonlarca hacı adayının her yıl ziyaret ettiği kutsal mekanlar.
İslam’ın en kutsal şehri Mekke, İbrahim peygamber zamanından beri tevhitin merkezi olmuştur. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed(s.a.s.) Mekke’de doğmuş ve kendisine peygamberlik Mekke’de gelmiştir. Müslümanlar 630 yılında peygamber efendimizin komutanlığında Mekke’yi fetih etmiştir.“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir” (ÂLİ İMRÂN – 96).Müslümanların kıblegâhı olan Kâbe Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapılmıştır. yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 m. genişliğinde taştan yapılmıştır.

Tavaf: Hac ibadetinin önemli bölümlerinden biri olan tavaf, Hacer’ül Esved’in hizasından başlayarak Kâbe’yi sola almak suretiyle, yedi defa Kâbe etrafında dönmektir. Her dönüşe “şavt” denir. Tavaf, yedi şavttan oluşur. Hacla ilgili olarak “kudüm tavafı”, “ziyaret tavafı” ve “veda tavafı” olmak üzere 3 tavaf vardır.

Say: Haccın vaciplerindendir “koşmak, çaba göstermek” anlamlarına gelir. Hac ve umre ile ilgili bir terim olarak ise say, Kâbe’nin doğusunda bulunan Safâ ve Merve adlı iki tepe arasında, Safâ’dan başlanıp Merve’de tamamlanan yedi defa gidip gelmeyi ifade eder.Say ibadetinin temeli Hz. Hacer’in oğlu Hz. İsmail’e su bulmak için Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelmesine dayanır. Safa ile Merve tepelerinin arası yaklaşık 370m civarındadır.

Safa tepesi: Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir. (Bakara suresi, 156).

Merve tepesi: Safa’nın tam karşısındaki Merve ise Mekke’nin batısındaki Kuaykıan dağının eteğinde, Harem-i Şerif’in kuzeybatısında ve Kâbe’nin Rüknü ırak) köşesinin karşısında yer alır.

Arafat: Arafat, Mekke’nin yaklaşık 25 km güneydoğusunda Harem sınırları dışındadır bölgedir. Hac ibadetinin rükünlerinden biri olan Vakfe Arafat’ta yapılır.

Vakfe bir yerde durmak veya beklemektir Arafat vakfesi önemli ve titizlik gerektiren bir rükündur. Hz. Peygamber’in “Hac, Arafat’tan ibarettir” hadisi Arafat vakfesinin önemini gösterir

Müzdelife: Müzdelife, Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içindedir. Haccedenlerin arife gününü bayram gününe bağlayan geceyi burada geçirmeleri sünnet, burada vakfe yapmak ise vaciptir. Müzdelife’de vakfe, arefe günü güneşin batmasından kurban bayramının birinci günü güneşin doğmasına kadar ki zaman diliminde yapılır. Bu zaman diliminde bir müddet Müzdelife’de kalan kimse vakfe yapmıştır Arefe günü akşam ile yatsı namazı Müzdelife’de yatsı vaktinde birleştirilerek kılınır (cem-i te’hîr). atılacak taşlar, buradan toplanır.

Mina: Mekke’ye 4,5 km. mesafede, Arafat’a giden yol üzerinde, Müzdelife ile Mekke arasında, Harem sınırları içerisindedir Büyük, orta ve küçük cemreler buradadır. Zilhiccenin 8. terviye günü güneşten sonra Mekke’den Mina’ya gitmek ve o günkü öğle namazından ertesi günkü sabah namazı dâhil, beş vakit namazı Mina’da kılıp geceyi Mina’da geçirmek ve arife günü sabahı güneş doğduktan sonra buradan Arafat’a hareket etmek sünnettir.
Hz. İbrahim, kurban etmek için oğlunu Mina’ya götürür, sonra Hz. İbrahim’e Allah tarafından bir kurbanlık verilir. Zilhicce ayının 10. günü sabahı hacılar Müzdelife vakfesinden sonra, Meş’arü’l-Haram’dan Mina’ya intikal ederler teşrik günlerinde çadırlarda ikamet ederler. Hacılar Mina’ya gelince Akabe cemresine yedi taş atarlar, kurban keserler ve traş olarak ihramdan çıkarlar.


Şeytan taşlama: Hz. İbrahim, kendisine engel olmak isteyen şeytanı burada taşlar, burada kurban keser. Hac ibadeti yapanlar da burada kurban keserler ve şeytan taşlarlar. . Dilimizde “şeytan taşlama” denilen remy-i cimâr, haccedenlerin bayram günleri Mina’da Küçük Cemre, Orta Cemre ve Akabe Cemresi adı verilen yerlere ufacık taşlar atması demektir. Kurban Bayramı’nın birinci günü burada kurban kesilir. Bayramın birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü günleri de Cemrelere (Ulâ, Vusta, Akabe) taş atılır.

Şeytan taşlama: Önceki yıllarda çok büyük izdihamların yaşandığı şeytan taşlama alanı gerçekleştirilen büyük proje ile sorunsuz hale getirildi. Çok katlı olarak tasarlanan yeni şeytan taşlama alanı hacıların rahat bir şekilde ibadetlerini gerçekleştirmelerini sağlıyor. Şeytan taşlama alanına girişler tek yönlü ve geniş bir şekilde tasarlanarak önceki yıllarda yaşanan izdihamların önüne geçildi.

Peygamberimizin babası Abdullah’a dedelerinden kalan bu evde peygamber efendimiz dünyaya gelmiştir. Ev 1959 yılından itibaren kütüphane olarak hizmet vermektedir.

Cennetül Mualla: Peygamber efendimizin dedesi Abdülmuttalip, amcası Ebu Talip zevceleri Hz.Hatice validemiz oğulları Kasım, Abdullah ve Abdullah b.Zübeyr’in kabirlerinin bulunduğu Cennetül Mualla mezarlığı.Daha önce ‘Hacun’ ve ‘Malat’ diye anılan mezarlık, Peygamberimizin, “Ne güzel kabristan” sözlerinden sonra Cennetül Mualla ismini almıştır.

Nurdağı: Peygamber efendimize ilk vahyin geldiği mübarek dağdır.

Hira mağarası: Peygamber efendimiz kırk yaşında Ramazanın yirmi yedinci Pazartesi gecesi hirâ mağarasında tefekkür hâlindeyken cebrâil aleyhisselâm kendisine alak sûresi nin ilk beş âyetini getirdi. Peygamberimize ilk vahiy gelmeden önce uzun süreler inzivaya çekilrdii Hira mağarasından Peygamberimiz burada zamanını tefekkür ve ibadetle geçiriyordu.

Sevr mağarası: H.z Peygamberin Medineye hicret ederken Hz. Ebu-Bekir ile beraber 3 gün 3 gece gizlendiği mağara. Sevr mağarası Haremi şerifin güney doğusunda olup ona 3 km uzaklıktadır.
İz sürücüler Peygamberimizin ve Hz. Ebu-Bekir’in izini takip ederek mağaraya geldiler. Onlar gelmeden bir örümcek mağaranın girişini ağıyla kapattı. bir ağaç büyüyerek dallarından birine iki güvercin yuva yapıp yumurtladı.

Hacerül esvet: 18-19 cm., kırmızımsı, esmer, parlak bir taştır. Kâbe inşa edilirken Hz. İsmail tarafından Ebû Kubeys dağından getirilen mübarek taş, tavafa başlanacak yere işaret olmak üzere, bulunduğu köşeye konulmuştur.

MAKAM-I İBRAHİM: Hz. İbrahim’in Kâbe’yi inşa ederken iskele olarak kullandığı ve halkı hacca dâvet ederken üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir.

Cin mescidi: Efendimiz’ in Cin kavmiyle görüşüp tebliğde bulunduğu ve namaz kıldığı mekândır. Cin Suresi burada nazil olmuştur. Sonraları mekana mescit yapılarak Cin Mescidi ismi verilmiştir.

Medine: Peygamber efendimiz ve beraberinde ki Müslümanlar 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmek zorunda kaldılar ve Medine Müslümanların en önemli şehiri oldu. Peygamberimiz peygamberlik hayatının son yıllık bölümünü burada geçirmiştir. Kuran-ı Kerim’in büyük bölümü burada inmiştir.Hz. Peygamber hicretten hemen sonra ashabıyla birlikte Mescid-i Nebevi’yi inşa etmiştir. Mescid-i Nebevi Mescid-i Haram ve Mescid- Aksa’dan sonra yeryüzündeki en faziletli mescittir.İlk İslam devleti burada kurulmuştur. Peygamberimiz burayı “el-Medine” diye adlandırmıştır zamanla peygamberin şehri “Medinetü’n Nebi” ve “Allah Resul’ünün nuru ile aydınlanmış şehir “el-Medietül münevvere” diye anılmıştır. Peygamberimizin kabri şerifi mescidin içindedir. Peygamberimizin defnedildiği Kabr-i Saadet’e, Ravza-ı Mutahhare de denilir. Burada, Hazreti Ebu Bekir ile Hz Ömer’in de kabri vardır


Cennet bahçesi. ”Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” hadisi şerifi doğrultusunda mescidin içinde kalmış olan bölgeye cennet bahçesi denir Hacılar cennet bahçesinde ibadet ve dua ederler

Cennetü’l- Baki: Mescid-i Nebevi’nin yakınında bulunan mezarlığın yerini Hz Peygamber belirlemiştir. Hz Peygamberin oğlu İbrahim, kızları Rukiyye, Zeynep ve Fatma, torunları Hasan buraya defn edilmiştir. Peygamberimizin amcası Abbas, halası Safiyye ve Hz Osman gibi İslam büyüklerinin mezarları buradadır

Kuba Mescidi: Hazreti Muhammed’in (s.a.v) Mekke’den Medine’ye hicretinde devesinin durduğu yere yapılan Kuba Mescidi, yapılan ilk mescittir Müslümanlarla birlikte bizzat Peygamber Efendimizin taş taşıyarak yaptığı Kuba Mescidi, Kur’an-ı Kerim’de ”Takva Mescidi” olarak geçer

Mescid i Cuma: Hazreti Muhammed (s.a.v), ilk defa Cuma Namazı kıldığı ve cemaate kıldırdığı mescittir.


Mescidü’l Kıbleteyn: İslam’ın ilk yıllarında namaz Kudus’teki Mescid-i Aksa’ya doğru kılınıyordu. Peygamberimizin Medine’ye hicretinden 16 ay sonra Peygamberimiz cemaatle namaz kılarken vahiy geldi ve namaz esnasında yönler ters yöne yani Kâbeye çevirdiler. Namazın iki rekâtı Mescid-i Aksa’ya, son iki rekâtı da Kabe’ye doğru kılındı bu mescit ”iki kıbleli mescit” anlamına gelen Mescid-i Kıbleteyn ismiyle anılıyor.

Uhut dağı Müslümanlar ile müşrikler arasında yapılan en önemli savaşlardan birisi Uhuttur efendimizin dişinin kırıldığı, yanağından yaralandığı, amcası Hazreti Hamza’nın .şehit olduğu Uhut Savaşı’nda, İslam’ı tehdit eden ve Müslümanlar için bir ölüm-kalım mücadelesi verilmiş, Müslümanlar canlarını seve seve feda ederek şehit olmuştu.

Okçular tepesi: Hazreti Peygamberin(s.a.v) kesin emri olmasına rağmen 50 okçunun yerlerini terk ettiği tepe.

Uhud Şehitliği: Hz Hamza, Abdullah b. Cahş, Mus’ab b. Umeyr, Hanzala gibi 70 sahabi şehit olmuştur ve buraya defnedilmişlerdir. Uhud şehitliğinin ziyaret edilmesi müstehap görülmüştür.   

Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com


MEKKE-İ MÜKERREME

Peygamber efendimizin doğduğu şehirdir Müslümanların kıblesi olan Kâbe-i muazzamanın içinde bulunduğu, İslâm âleminin merkezi olan mukaddes beldedir Arabistan yarımadasının batısında, Kızıldeniz’in doğusunda, yer alır. Denizden yüksekliği üç yüz altmış metredir. Kara taşlı sıradağlar arasında uzun ve kavisli bir vadide yer almıştır. Etrafı taşlık olup, zirâate elverişli arazisi yokdur. İslâmiyet’den önce de önemli ticâret merkezlerinden biri olan Mekke-i mükerremenin târihi, İbrahim aleyhisselâma uzanır.
İbrahim aleyhisselâm ve zevcesi hazret-i Sâre’den çocukları olmuyordu. Yaşları ilerlemişti. İbrahim aleyhisselâm nîmetlere şükr edip bir de sâlih evlâd ihsan etmesi için Allahü teâlâya duada bulundu. Hazret-i Sâre de böyle istiyordu. Fakat çocuğu olmuyordu.

Hazret-i Sâre, hizmetçisi hazret-i Hâcer’i âzâd edip, İbrahim aleyhisselâmla evlenmesini istedi “Belki ondan çocuğun olur” dedi. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselâm hazret-i Hâcer ile evlendi ve İsmail aleyhisselâm dünyâya geldi, İbrahim aleyhisselâmın alnında bulunan Muhammed aleyhisselâmın nuru, İsmail aleyhisselâma intikâl etti. Hazret-i Sâre nurun kendisine intikâl edeceğini umuyordu. hazret-i Hâcer’e karşı kalbinde gayret oldu. İbrahim aleyhisselâm ise, hazret-i Sâre’yi hoş tutuyor, hatırını sorup gönlünü alıyor incitmemeğe gayret ediyordu.Hazret-i Sâre’nin gayreti artınca; İbrahim aleyhisselâmdan, hazret-i Hâcer ile oğlu İsmail aleyhisselâmı başka bir yere bırakmasını istedi. Allahü teâlâ İbrahim aleyhisselâma, hazret-i Sâre’nin bu isteğini yerine getirmesini bildirdi. İbrahim aleyhisselâm, Allahü teâlânın emriyle

Hâcer Hâtûn ile oğlu İsmail aleyhisselâmı yanına alıp, Şam’dan ayrılarak, susuz ve ıssız bir yer olan Mekke’ye götürdü. Yanlarına içi hurma dolu bir sepet ve su koyarak geri döndü. Hazret-i Hâcer; “Ey İbrahim! Görüp görüşecek bir ferd, yiyip içecek bir şey bulunmayan bir vadide bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” demesine rağmen, İbrahim aleyhisselâm yoluna devam etti. hazret-i Hâcer ona; “Bizi burada bırakmayı Allahü teâlâ mı emretti?” diye sordu. İbrahim aleyhisselâm; “Evet, Allahü teâlâ emretti” diye cevap verince. Hâcer; “Öyle ise Allahü teâlâ bizi zâyî etmez ve korur” diyerek oğlunun yanına döndü. İbrahim aleyhisselâm da oradan ayrılıp Hâcer ile İsmail’in gözlerinden kayboldu.

Seniyye mevkiinde Allahü teâlâya ettiği dua, Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildirildi; “Ey Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını (İsmail ile onun zürriyetini hürmeti vâcib olan mukaddes evin Kabe’nin yanına ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Orada namazı dosdoğru kılsınlar diye, insanlardan bir kısmının gönüllerini o yerlere yönelt Kabe’yi ziyarete gelsinler Onları çevreden gelecek her türlü meyvelerle rızıklandır ki, sana şükr etsinler” (İbrahim sûresi: 37).Hâcer hâtûn ilk günlerde İbrahim aleyhisselâmın kendileri için bıraktığı hurmadan yiyip, sudan içti. Oğlunu emzirdi. Hurma ve su bitince ana-oğul muhtaç duruma düştü Çok susamalarına rağmen ortalıkta bir damla su yoktu.

Hâcer hâtûn, İsmail aleyhisselâmı yere yatırıp, su bulurum ümidiyle Safa tepesine çıktı. Kimseyi göremedi. Vadiye varınca, ayağını çelmesin diye entarisini topladı azimle koştu. Merve tepesine geldi. kimseler yoktu. Hâcer, böyle Safa ile Merve tepelerinde yedi defa gidip geldi. hacda böyle yapmak vâcib oldu. Hazret-i Hâcer son defa Merve tepesine çıktığında bir ses işitti Sus iyice dinle!” dedi. Dikkatle dinleyince, evvelki sesi işitti. Hâcer, sesin geldiği tarafa Ey ses sahibi! Sesini duyurdun. bize yardım edebilecek vaziyette isen, imdadımıza yetiş, yardım et!” der demez zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir melek, Cebrail aleyhisselâm göründü ve; Hâcer; “İbrahim’in çocuğu İsmail’in anası Hâcer’im” dedi. Cebrail aleyhisselâm; “Sizi kime emânet etti?” diye sorunca; “Allahü teâlâya emânet etti” cevâbını verdi.

Cebrail aleyhisselâm; “Sizi her şeye kadir olana emânet etmiş” dedi. kanadıyla toprağı kazıp zemzem suyunu çıkardı. Hâcer bu taşıp zayi olmaması için suyun etrafını çevirip havuz hâline getirdi. testisini doldurdu. Hâcer sudan içti, çocuğa süt olup emzirdi. Cebrail aleyhisselâm Hâcer’e; “Sakın mahv oluruz diye korkmayın, işte şurası Beytullah’ın yeridir. O beyti şu çocukla babası yapacaktır. Muhakkak ki, Allahü teâlâ o beytin ehlini zayi etmez” dedi. Beytullah’ın bulunduğu yer tepe gibi yüksekçe idi. Seller sağını solunu yarıp aşındırmıştı.Hazret-i Hâcer, aç olan kimsenin içerek doyduğu, susuz olanın içerek kandığı, hasta olanın içerek şifâ bulduğu suyun etrafını, topladığı taşlarla çevirdi.

suyun çıkışına sevinen hazret-i Hâcer, oğlu İsmail aleyhisselâm ile bir müddet oturdu. Yemen tarafından Cürhüm kabilesine mensûb bir topluluk gelip. Mekke’nin alt tarafına kondu. Zemzem suyunun bulunduğu yerde kuşların dolaştığını gördüler. “Kuş kısmı, muhakkak bir su başında , dolaşır. Hâlbuki biz vadide su bulunmadığını biliyorduk. diyerek adam gönderdiler. Zemzem suyunu öğrenince, hazret-i Hâcer’den izin alarak Cürhümîler, Mekke civarına yerleştiler. insanlara haber gönderdiler. Onlar da MekkeBig Grine yerleşti ve Mekke-i mükerreme şehri kuruldu.

İsmail aleyhisselâm, hazret-i Hâcer’e ve kendisine hürmet gösteren Cürhümîler arasında büyüdü. Arabça öğrendi. Çok güzel konuşdu. onlardan bir kız ile evlendi. annesi hazret-i Hâcer doksan yaşında vefat etti. Hazret-i Hâcer’i, Kabe’nin bitişiğinde Hicr denilen yere defn ettiler.
Şam tarafında yaşayan İbrahim aleyhisselâm Mekke’ye oğlu İsmail’i ve zevcesi Hâcer’i görmeye geldi. hazret-i Hâcer vefat etmişti, Allahü teâlânın emriyle, daha önce inşâ edilmiş fakat yıkılmış Kabe’yi, temellerini bulup, oğlu İsmail aleyhisselâmla yeniden inşâ ettiler.
İbrahim aleyhisselâm, oğlu İsmail’in getirdiği taşlarla Kabe’yi bina etmeye devâm etti. Kabe’nin duvarları yükselince, yukarıya yetişemez oldu. büyükçe bir taş getirdiler. İbrahim aleyhisselâm taşa basarak duvarı yapmaya devam etti. Mübarek ayak izinin de mevcûd olduğu taşa Makâm-ı İbrahim denildi.

Cennet taşlarından olan ve Ebû Kubeys dağında bulunan Hacer-ül-Esved taşı, Cebrail aleyhisselâmın işaretiyle İsmail aleyhisselâm tarafından getirilerek yerine kondu Böylece Kabe’yi yapıp bitiren İbrahim ve İsmail aleyhimesselâm dua etti Yâ Rabbî! Bizden bu hayırlı işi kabul et. Muhakkak ki sen, duamızı işitici, niyetimizi bilicisin”(Bekara sûresi: 127).İbrahim aleyhisselâm Kâbe-i muazzamayı yapınca, Allahü teâlânın emriyle, oğlu İsmail aleyhisselâmla Beytullah’ı yedi defa tavaf ettiler Makâm-ı İbrahim’in arkasında ikişer rek’at namaz kıldılar. Cebrail aleyhisselâm, İbrahim aleyhisselâma hac ile ilgili bütün ibâdet yerlerini, Safa, Merve, Mina, Müzdelife ve Arafat’ı gösterdi. Arafat’a kadar olan her yerde yapılacak ibâdetleri yaptırdı ve tek tek öğretti.

İbrahim aleyhisselâm, haccı yerine getirdikten sonra, oğlu İsmail’e Kabe’ye bakması ve onu koruması için tenbih etti. Şam’a dönmeden bir gün önce Arafat’a çıkarak Mekke-i mükerremeye baktı. Burası bir vadi içinde olup, taşlı ve kumluydu Oğlu İsmail aleyhisselâmı ve evlâdını düşünerek şefkatle mübarek ellerini kaldırdı ve “Yâ Rabbî! İsmail’in evlâdına rahmet eyle” diye dua buyurdu. Şam’a gideceği sırada kendisine vahy geldi “Bütün insanlara haccı îlân et. Gerek yaya olarak, gerek uzak yoldan zayıf develer bineklerle tavaf için Kabe’ye gelsinler” buyruldu. İbrahim aleyhisselâm da Ebü Kubeys tepesinde emri insanlara tebliğ etti. Sonra İbrahim aleyhisselâm, oğlu İsmail aleyhisselâm ve Cürhümîlerle hac ibâdetini yaptı. Şam’a döndü. hac mevsiminde zevcesi hazret-i Sâre ve diğer oğlu hazret-i ishâk ile Mekke’ye gelerek hac yaptıktan sonra tekrar Şam’a döndü.

İsmail aleyhisselâm Cürhümîlere peygamber olarak vazifelendirildi. Babası İbrahim aleyhisselâmın dînini insanlara elli yıl tebliğ etti. pek az kimse ona îmân etti. İsmail aleyhisselâmın on iki oğlu olup, Kabe’nin hizmetinde, emniyet ve muhafazasında bulundul İsmail aleyhisselâm 130 yaşında Mekke’de vefat etti ve Kâbe-i muazzamanın kuzey duvarı önündeki H-’tim denilen yere defn edildi. Zemzem kuyusu ve Kâbe-i muazzama etrafında gelişen Mekke ticâret merkezi hâlini aldı. İsmail as ve Kâbe-i muazzamaya hürmet ve itibâr eden kavimler Mekke’de yıllarca kaldı inanmayanlar, Kâbe-i muazzamaya hürmetsizlik ve onu ziyarete gelenlere zulüm ettiler başka kavimlerin taarruzuna uğrayarak dağılıp gittiler,

îmânsız kavimler, Kabe’nin içinde çok çirkin hareketler yaptılar Gelen sel, şehri alt-üst edip, Kâbe-i muazzamayı yıktı. Ahâli dağıldı ve öldü. İsrnâil aleyhisselâmın nesli zamanla çoğalıp, Arabistana yayıldılar. Hergittikleri yerde galip gelerek, hürmet gördüler. Peygamber efendimizin dünyâyı teşriflerinde, Mekke’de, İsmail aleyhisselâmın torunlarından Adnan’ın soyundan gelen Kureyşoğulları hâkimdi. Onlar da baba ve dedelerinin güzel örf ve âdetlerini muhafaza etmekle beraber bozuldular. çok az sayıdaki mü’minlerden ve Muhammed aleyhisselâmın nurunu taşıyan aileden başkaları azıtıp, putlara taptılar. Kabe’nin içini putlarla doldurdular. Bu ha!, Muhammed aleyhisselâmın gelişine kadar devam etti.

Kureyş kabilesinin Hâşimî kolundan olan sevgili Peygamberimizin dünyâyı teşrifi sırasında, ticâret merkezi olmasından dolayı tacirler şehri de denilen Mekke-i mükerreme,  Dâr-ün-Nedve deki istişare meclisinden idare ediliyordu. mecliste kabile reisleri yer alır, kendisine verilen vazifeleri yerine getirirdi. Mekke kervanları, Yemen’den Hint ürünleri, Çin ipekli kumaşları, Afrika’dan altın tozu, fil dişi ve köle; Mısır ve Suriye’den hububat, yağ, silâh, pamuklu ve yünlü kumaşlar getirirlerdi. Mekke’de ayrıca her sene panayır kurulurdu.
efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem. Mekke-i mukerremede doğdu. Çocukluğu ve gençliği orada geçti. Kırk yaşına geldiğinde kendisine peygamberlik bildirildi. Mekkelileri putlara tapmaktan vazgeçip, tek ve bir Allahü teâlâya inanmava davet etti. Mekkelilerden bâzıları dâvetine icabet edip inandı. En yakın akrabaları inanmadılar

Sevgili Peygamberimize ve inananlara işkence ve zulümler yaptılar. efendimize kasdettiler. Allahü teâlânın emriyle Medîne-i münevvereye hicret buyuruldu. müslüman olan Mekkeliler de Medine’ye hicret ettiler. Mekke-i mükerremenin fethine kadar Resûlullah efendimizin yanına hicret eden Eshâb-ı kirama Muhacir, yardım eden Medîneli müslümanlara da Ensâr denildi. efendimizin Medine’ye hicret etmesi. Medîne-i münevverenin İslâmiyet’in merkezi durumuna gelmesine ve Mekke’nin gerilemesine sebeb oldu. Mekkeli müşrikleri Bedr, Uhud ve Hendek’te perişan eden Peygamber efendimiz, hicretin sekizinci yılında Mekke-i mükerremeyi feth eddi, halk müslüman oldu. islâm devletinin iki mukaddes şehrinden biri hâline gelen Mekke-i mükerreme eski önemini kazandı.

dört halîfe zamanında, müslümanların İslâmı yaymak ve insanların dünyâda ve âhırette kurtuluşa ermelerini sağlamak için çeşitli memleketlere gitmesi Kureyşin ileri gelenlerinin feth edilen beldelerde kumandan ve vali olarak vazife almaları Irak’ın müslümanlarca feth edilmesi, Mekke’nin gerilemesine sebeb oldu. Çünkü Hint ticâreti, Basra körfezi ve Fırat vadisi yoluyla yapıldı. Hazret-i Ömer ve hazret-i Osman zamanlarında sel baskınlarına karşı setler yaptırıldı. Emevî halîfeleri de bu çalış maları tamamladılar. Gelmesi muhtemel sellere karşı yeni bir yatak kazıp, yüksek setler yaptılar. binalar kurup tarım için tedbir aldılar ve sulama te’sisleri yaptılar. Mekke gelişti. hâli vakti yerinde olan müslümanlar, burada toplanmağa ve yerleşmeğe başladılar.

Hazret-i Ömer tarafından başlatılan ve Emevî halîfesi Birinci Velîd tarafından sürdürülen tâmiratlarla Kâbe-i muazzama genişletildi.
Mekke’de halifelik yapan Zübeyr ra ile vali Haccâc bin Yûsuf zamanında Kâbe-i muazzama yeniden yapıldı. Mekke-i mükerreme bir müddet Yemen’den gelen haricî işgaline uğradı. 750 hilâfet Abbâsîlere geçince, Mekke de onların idaresine girdi. Tâif, Medîne ve Mekke’nin idaresi, Emevîler zamanında olduğu gibi, Abbasîler zamanında da halîfe ailesine yakın olanlara verildi. Abbasî halîfesi Harun Reşîd, dokuz defa hac için Mekke’ye gelerek, Mekke’nin gelişmesi ve îmân için gayret sarfetti. Halîfe Me’mûn zamanında Mekke’nin idaresi Resûlullah efendimizin neslinden gelen hazret-i Ali evlâdına verildi.

Halîfe Me’mûn’un ölümünden sonra, pahalılık ve kıtlık hüküm süren Mekke’de, karışıklıklar başgösterdi. 930Karmatîler Mekke’yi işgal edip, hac yollarını kesti Kâbe-i muazzamadaki Hacer-ül-esved’i alıp, Ahsâ’ya götürdüler. Mekke’de yaşayan Ehl-i sünnet müslümanlardan binlercesini katlettiler. 950 Hacer-ül-esved’i geri getirip yerine koydular. sonra Mekke-i mükerremenin idaresinde kendilerine “Şerîfler” adı verilen ve hazret-i Ali’nin neslinden gelen kimseler hâkim oldular. Şerîfler devrinde Mekke Medine’yi geçti. Mekke şerîfliğinin bağımsızlığını korumak için gayret sarf edildi. Fatımî hükümdarı adına Mekke’de hutbe okunması teklifi reddedildi. 976 Fâtımîler, Mısır ticâret yolunu kesip Mekke’yi kuşattılar. çok güç bir hâlde kalan Mekke halkı, teslim olmak zorunda kaldı. Fatımî Yemen meliki es-Süleyhî, Mekke’yi aldı.

Mekke’deki şerîfler, es-Süleyhî’den, kendilerinden birini hükümdar seçmesini ve şehri bırakarak gitmesini istediler. es-Süleyhî, 1065 yılında Ebû Hâşim Muhammedi büyük şerîf tâyin etti. Mekke’de Hâşimî sülâlesi hüküm sürdü Bir asırdan fazla hâkimiyetleri devam etti. hazret-i Ali evlâdından Yenbû hâkimi Katâde, 1201 de topraklarını Mekke’ye doğru genişletti Mekke’de tarafdâr buldu. Mîrâc kandili sebebiyle bütün halkın şehirden çıktığı sırada Mekke’yi aldı. bütün devletler ile arası açılan Katâde, Eyyûbî meliki el-Melik in oğluna sert muamele etti. Irak hacılarına müdâhalede bulunarak, Abbasî halîfesini halîfeye elçi gönderip, özür dileyince affedilip, Bağdâd’a davet edildi.

Yemen’de bir emirliğin kurulması münâsebeti ile, hz Hasan soyundan gelen bir imâmı destekledi. Eyyûbî sultânı el-Melik-ül-Âdil’in torunu tarafından bölgenin tekrar işgalinden sonra, Mısır, Suriye ve Cenubî Arabistan Eyyûbîleri hutbede, halîfe ve şerîf ile beraber zikr edildiler. Katâde ailesi, 1241’den îtibâren Mısır’da hâkimiyet kuran Eyyübîler ve onların halefi Memlûklülere tâbi olmak suretiyle bâzan yalnız, bâzan müşterek Mekke emirliğini yürüttüler. Osmanlıların Mısır’ı feth etmesine kadar bu aile içinde Ebû Numey, Şerîf Aclan gibi meşhûr Mekke emirleri geldi. Mısır’ın Sultan Selim tarafından feth edilmesinden sonra, Memlûk Devleti son buldu. Mekke emîri Şerîf Berekât Yavuz Sultan Selim Hân’a Osmanlı hâkimiyetini severek kabul ettiğini bildirdi.


Yavuz Sultan Selim Hân da, Mekke emîrinin elçisini kabul etti ve Ebû Numey’e hürmet göstererek, Mekke emîrine emirlik hil’atıyia, me’mûriyetini hâvi bir de berât gönderdi. Bundan başka Mekke ve Medine ahâlisine dağıtılmak üzere iki yüz bin altın ile deniz yoluyla külliyatlı zahire yolladı. Haremeyn, Osmanlı hâkimiyetine girdi. gönderildi. Daha önce Memlûk hükümdarları adına okunan hutbe, aynı zamanda hilâfeti de olan Osmanlı hükümdarı adına okundu. 1525 de Şerîf Berekât yerine oğlu Ebû Numey getirildi, iradeli, ileri görüşlü ve zamanda cesur bir kimse olan Ebû Numey uzun müddet Mekke emirliği yaptı. Cidde’ye asker çıkararak, Portekizlileri perişan etti 1553 te Mekke emirliğinden istifa ederek ayrılan Ebû Numey’in yerine oğlu Şerîf Ahmed getirildi. Şerîf Ahmed’in ölümü üzerine kardeşi Şerîf Hasen, Mekke emîri oldu.

Osmanlıların himayesindeki Mekke Şerîflerinin toprakları kuzeyde Hayber’e, doğuda Necd’e kadar genişledi. Şerîf Hasen’in 1601 de vefatından sonra, İranlıların körüklemesiyle Mekke’de karışıklıklar başgösterdi. Eshâb-ı kiram düşmanı İranlılar, sünnî Osmanlılarla geçinemedi. Dördüncü Murâd İranlıların Mekke’den çıkarılmalarını emredip, hacca gelmelerini yasakladı. sünnî müslümanlarla Eshâb-ı kiram düşmanı İranlılar çatıştı Olaylar, Mekke’ye kadar yaygınlaştı. Mekke emîri, İranlılara Mekke’den çıkmalarını emretti. İranlılar Mekke’den çıkartılınca, mukaddes belde fitneden temizlenmiş oldu. Şerîf Hasen’in sülâlesinden gelen kimseler, Mekke emirliği vazifesini yürüttüler.
Vehhâbîler, 1800 de ortaya çıkıp Mekke’ye saldırdılar.

Mekke emîri Şerîf Galip Efendi, bunlara karşı mücâdele etti. çok kan döküldü. Şerîf Galip Efendi, Vehhâbîleri Mekke’ye sokmadı. Tâife saldıran ve etraftaki Arab kabilelerini hâkimiyet altına alan Vehhâbîler, hac zamanında yeniden Mekke’ye hücûm ettiler şehre girmekten korktular. Mekke halkı Tâifdeki müslümanların öldürülmelerini işitince, Vehhâbîlerden çekindiler. Şerîf Galip Efendi, Vehhâbîlere karşı koymak için asker toplamak üzere Cidde’ye gitti, Tâif faciasından korkan Mekke ahâlisi, Veh-hâbî kumandanına bir hey’et göndererek şehri teslim edeceklerini bildirdiler. Vehhâbîler, 1803 te Muharrem ayında Mekke’ye girip kendi inançlarını yaydılar.
Şerîf Galip Efendi, yanındaki askerlerle Cidde’den Mekke’ye gelerek, Vehhâbîleri şehirden çıkardı emir oldu.

Mekkelilerden intikam almak isteyen Vehhâbîler, Tâifteki köylere saldırıp, çok cana kıydılar. Osman el-Müdayıkî adında bir zâlimi Taife vali yaptılar. vali, Mekkedeki Vehhâbîleri toplayarak büyük bir kalabalıkla 1805 de Mekkeyi kuşattı. Mekke’deki müslümanlar sıkıntı çekip aç kaldılar. yemek için hiç bir şeyleri kalmadı. Şerîf Gâlib Efendi, milleti kurtarmak için, Vehhâbîlerle anlaşdı. Mekke emirliği kendinde kalmak ve müslümanların canına, malına dokunmamak şartı ile şehri Vehhâbîlere teslim etti.İslâm düşmanlarıyla uğraşan Osmanlı sultânı İkinci Mahmûd Hân Mısırvâlisi Mehmed Ali Paşa’ya ferman gönderip, Vehhâbîleri terbiye etmesini ve Hicaz’ı onlardan kurtarmasını emretti.

Mehmed Ali Paşanın ordusu 1813 de Cidde’ye, ve Mekke’ye hareket etti. Şerîf Gâlib Efendi’nin plânlarıyla Mekke’ye girdi. Osmanlının Mekke’ye girdiğini haber alan Vehhâbîler dağlara kaçtılar. Mehmed Ali Paşa, Mekke’ye Şerîf Gâlib Efendi’nin kardeşi Şerîf Yahya Efendi’yi, daha sonra da Muhammed bin Avn’ı emîr tâyin etti. Şerîf Gâlib Efendi’yi Mısır’a gönderdi. Muhammed bin Avn’ın vazifeden uzaklaştırılması üzerine Zâvi Zeyd, Mekke emîri oldu. Muhammed bin Avn tekrar Mekke emîri yapıldı. ölümünden sonra da halk tarafından sevilen oğlu Abdullah getirildi. Şerîf Abdullah Mekke’de asayişi sağladı. Süveyş kanalını açtırdı ve dokuz sene Mekke emirliğinde kaldı. 1877 ’de vefat edince yerine kardeşi Şerîf Hüseyn emîr tâyin edildi. Üç sene kadar emirlik yapan Şerîf Hüseyn Paşa, 1880 Cidde’de bir sû-i kast sonucu öldürüldü. Yerine Şerîf Gâlib Efendi’nin oğlu Abdülmuttalib getirildi.

1882 de Abdülmuttalib’in azli üzerine İstanbul’da Şûrây-ı Devlet üyesi bulunan Avnürrefîk Paşa, Mekke emîrliğine getirildi. 1904 târihine kadar Mekke emîrliği yapan Avnürrefîk Paşa’nın 1905 te vefatı üzerine, daha önce Mekke emîrliği yaparken vefat eden Şerîf Abdullah Paşa’nın oğlu Şerîf Ali Paşa tâyin edildi. Üç sene Mekke emîrliği yapan Şerîf Ali Paşa, 1908 de azl edildi. İkinci Meşrûtiyet’in 1908 de ilânından sonra, Mekke emîrliğine Şerîf Muhammed in küçük oğlu Abd-i Paşa tâyin edildi. Mekke’ye hareket etmek üzereyken İstanbul’da aniden vefat etti. Şerîf Ali Paşa’nın oğlu Şerîf Hüseyn Paşa. son defa Mekke emîrliğine tâyin edildi. Osmanlı Devleti’nin İttihatçılar tarafından Birinci Dünyâ Harbine sokulmasından ve yanlış politikadan sonra, Şerîf Hüseyn Mekke’de istiklâlini ilân etti.

17 Haziran 1918’de Abdülazîz bin Abdurrahmân, İngilizlerin teşviki ile Şerîf Hüseyn ve ona bağlı olanların kâfir oldukları iddiasında bulundu cihâd bildirdi. Mekke ve Taife saldırdı. şehirleri Şerîf Hüseyn Paşa’dan alamadı. 1924 ’de, İngilizler, Mekke emîri Şerîf Hüseyn Paşa’yı yakalayıp Kıbrıs’a götürdü. Paşa, 1931 da kapatıldığı otelde vefat etti. Medine’ye yerleşen oğlu Şerîf Abdullah da babası ölünce İngilizler tarafından Amman’a sürüldü. Şerîf Abdullah, 1946 da Ürdün Devleti’ni kurdu ise de, 1951 de Mescid-i Aksâ’da namaz kılarken, İngilizlerin kiralık katilleri tarafından şehîd edildi. Şerîf Hüseyn Paşa’nın ikinci oğlu Şerîf Faysal da, 1921 de Irak Devleti’ni kurdu ve 1933 ’de vefat etti.

Şerîf Hüseynin Mekke’den uzaklaştırılması ile üzerine, Abdülazîz bin Abdurrahmân, 1924 te. Mekke’yi ele geçirip, 1926 da bütün Hicaz’ı zabt ederek, kendini Hicaz kralı îlân etti.Suudi Arabistan sınırları içindeki Mekke-i mükerreme içinde Kâbe-i muazzama bulunduğundan, diğer şehirlerden faziletli ve mukaddes bir şehirdir. efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke’den hicret edip döndüğü vakit Kabe’nin karşısına geçerek; Ey Kabe! Allahü teâlânın yarattığı en hayırlı memleketler içerisinde en çok sevdiğim yer sensin. senden çıkarılmasaydım ben de çıkmazdım” ve “Kabe nasıl en şerefli yer olmasın ki, ona, yalnız bakmak bile ibâdetdir”buyurdu.

Peygamber efendimiz; “Mescid-i Aksâ’da kılınan bir rek’at namaz, bin namaza, Mescid-i Nebevî’de kılınan bir rek’at namaz on bin namaza, Kabe’de kılınan bir rek’at namaz ise yüz bin namaza muâdildir” buyurarak medh etti. Kâbe-i muazzamanın bulunduğu Mekke-i mükerreme kuzeyden güneye uzanan Arafat ve Kabis dağları ile Sevr ve Hıra dağlarının arasındadır Mekke-i mükerremede ve civarında bulunan mübarek yerlerden bâzıları şunlardır: Kâbe-i muazzama: Mekke’nin ortasında olup, müslümanların kıblesidir, hacıların etrafını tavaf ettikleri Beytullahtır mukaddes evdir Safa: Kâbe-i muazzamanın doğusunda bir tepe olup, hacda sa’y yapmağa bu tepeden başlanır. Merve: Kabe’nin yakınında bir tepe olup, sa’y esnasında Safa tepesinden sonra Merve tepesine gidilir. Safa ile Merve arası üç yüz otuz metredir.


Beyt-i Mevlid-i Nebevî: Peygamber efendimizin doğduğu evdir. Mekke’nin doğu cihetinde Şiab-ı Ebû Tâlib caddesindedir. Ebû Kubeys Dağı: Kâbe-i muazzamanın ve Safa tepesinin doğu kısmında olup, hazret-i İbrahim bu dağın tepesinden insanları hacca davet etmiştir Cennet-ül-Muallâ: Mekke’deki kabristanın ismidir. Hazret-i Hadîce ve bâzı Sahâbe-i kiram bu kabristanda medfûndur. türbeler ve kabir taşları, Osmanlılardan sonra yıkılarak yerle bir edilmiştir.Hira Dağı: Mekke-i mükerreme ile Minâ arasında bulunan bir dağdır. Peygamber efendimize ilk vahy bu dağdaki Hirâ mağarasında gelmiştir. Sevr Dağı: Mekke-i mükerreme’nin güneyinde bulunan, Peygamber efendimiz ile hazret-i Ebû Bekr’in Mekke’den Medine’ye hicretlerinde gizlendikleri mağaranın bulunduğu dağdır Minâ: Mekke’nin doğusundaki dağların eteğinden Arafat’a giden yol üzerinde bulunur Hac ibâdetinde kurban kesilen ve şeytan taşlamak için gidilen yerdir. İbrahim aleyhisselâm oğlu hazret-i İsmail’i kurban etmek için buraya götürmüştür. Mekke ile arası altı kilometredir Minâ, Mekke’nin kuzeyindedir.

Müzdelife: Arafat ile Minâ arasındadır, Adem aleyhisselâmla hazret-i Havva’nın yeryüzünde ilk kavuştukları yerdir. Hac esnasında burada bir müddet durmak ve vakfe vâcibtir. Meş’ar-i Haram: Müzdelife’nin bitiminde Cebel-i Kuzah yakınındadır Müzdelife vakfesinin burada yapılması efdaldır.
Arafat: Mekke-i mükerremenin doğusundadır 70 metre yüksekliğindeki tepenin ve bu tepenin önünde bulunan ovanın ismidir. Kurban bayramından bir gün önce, Arefe günü burada vakfeye durmak haccın farzlarındandır. Tepe, koyu yeşil taş yığınlarından meydana gelmiştir. Arafat ovasının ortasındaki bu tepeye rahmet dağı mânâsına Cebel-ür-Rahme de denir. Peygamber efendimiz yüz bini aşkın müslümana Veda hutbesini burada okudu.

-Hil: Hacda ihrama girme yerleri olan ve mîkat denilen yerler ile Mekke şehri, yâni Harem arasına hil denir. Harem: Mekke-i mükerremeden geniş olup, hududu İbrahim aleyhisselâm tarafından çizilmiş ve onun tarafından dikilen taşlarla gösterilmiştir. Bu taşlar çok kere yenilenmiştir. Mekke-i mükerremenin fazileti hakkında hadîs-i şerîflerde buyruldu ki: “İslâm beldelerinin hiç birisi kalmaz ki onu Deccal ve orduları çiğnememiş olsun. Yalnız Mekke ile Medine bu istilâdan ma’sûn bulunur” ve “Mescid-i Harâm’da kılınan bir namaz, şâir mescidlerde kılınan yüz bin namazdan efdaldır.”


Kaynak etstur.com


MEDİNE’DE ZİYARET EDİLECEK MEKANLAR

Mescid-i Nebevi (Peygamber Camii) Mescid-i Nebevi ya da diğer adı ile Mescid-i Nebi, Hz. Muhammed'in Hicret'ten sonra ashabı ile birlikte inşa ettiği ve namaz kıldırdığı yapıdır. Efendimizin kabr-i şerifinin de yer aldığı mescit halifelerce genişletilmiş hz Ebubekir ve Hz. Ömer'in kabirleri burada bulunuyor. Efendimiz hadis-i şerifinde; "Mescidimde kılınan bir vakit namaz, Mescid-i Haram hariç başka mescitlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır" buyuruyor.

Ravza-i Mutahhara Cennet Bahçesi Mescid-i Nebevi içerisindeki Hücre-i Saadet ile Minber arasında kalan kısımdır 22 m uzunluğunda, 15 m genişliğindedir hadislerde "Cennet Bahçesi" olarak adlandırılır. bu alan Mescid-i Nebevi'nin tüm halılarından ayrı olarak yeşil halılarla belirlenmiştir.

Cennet-ül Baki (Baki Mezarlığı)Hz. Muhammed (SAV) zamanında kurulan Medine İslam Devleti'nin ilk mezarlığı olan Cennet-ül Baki, Mescid-i Nebevi'ye çok yakındır Peygamber Efendimizin sahabelerinin de kabirlerin bulunduğu mezarlıkta türbeler ve taşlar, şehrin Osmanlıdan çıkmasından sonra yıkılmış. Müslümanlarca kutsal kabul edilen mezarlık, hac ve umre ibadetlerinde ziyaret edilen mekanların başında geliyor. Hz. Osman, Hz. Hüseyin, Peygamber Efendimizin amcası, eşleri ve birçok İslam alimi bu mezarlıkta medfundur.

Kuba Mescidi Hz. Muhammed(SAV) Mekke'den Medine'ye hicreti sırasında 14 gün konakladığı Kuba'da inşa edilen bizzat Peygamber Efendimizin de çalıştığı mescittir. İslam'da cemaatle namaz kılmak için inşa edilen ilk mescittir ziyaret etmek ve namaz kılmak sevaptır

Uhud Şehitleri / Medine'nin kuzeyindeki Uhud Dağı, Mescid-i Nebevi'ye 5 km mesafededir 110 m yüksekliğindeki Uhud Dağı, Hicret'in üçüncü yılında müşriklerle gerçekleşen Uhud Savaşı'nın gerçekleştiği yerdir. ashab-ı kiramdan 70 kişi şehit olmuştur Peygamber Efendimizin her yıl şehitleri ziyaret etmesi nedeniyle Uhud Dağı hac ve umre ibadetlerinde en çok ziyaret edilen kutsal mekanlardandır

Kıbleteyn Mescidi İslam'ın ilk zamanlarında kıble Mescid-i Aksaydı Hicret'ten 18 ay sonra Hz. Muhammed'in (SAV) ikindi namazının farzını kıldırdığı sırada kıblenin Mescid-i Haram Kabe olmasına dair ayetin indiği mescittir Namazın ilk iki rekatı Mescid-i Aksa'ya doğru, son iki rekatı Kabe-i Muazzama'ya doğru kılınmıştır. Kıbleteyn Mescidi yani İki Kıbleli Mescit adını alan yapı, hac görevini yerine getiren Müslümanların ziyaret edip namaz kıldıkları kutsal mekandır

Yedi Mescitler ( Mescid-i Seb'a) Mekkeli müşrikler ile yapılan Hendek Savaşı'nın gerçekleştiği yerde bulunan mescitlerdir Efendimizin savaş döneminde kendisinin ve sahabinin çadırlarının kurulduğu, namaz kılınıp duaların edildiği noktalar üzerine; Hz. Selman, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz.Sa'd b. Muaz adına yapılmış mescitler burada bulunuyor.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak büyükustamimarsinan.com

MİMAR SİNAN

büyük cihan devletinin baş mimarı olan Sinan, askerî, politik ve ekonomik gücün zirvede olduğu 16. yüzyılda, dünyanın merkezi İstanbul'da birbirinden çarpıcı eserler inşa etmiştir. Osmanlının simgesi Sinan büyük külliye ve camiler yapmıştır Süleymaniye, Türk mimarlık tarihinin en büyük ve en geniş külliyesi sayılır. Sinan'ın ünü, bütün imparatorlu aşmış çağa sığmamış ve ölümsüz bir türkü halinde yankılanmıştır. büyük Sinan'ın hayatı ve yapıtları hikâyelere, rivayetlere konu olmuş, hikâye ve rivayetler efsanelere dönüşmüştür. Koca sinan destan kahramanı ve bir efsane gibi halk arasında dillerde dolaşan hikâyelere konu olmuştur.

Cihan Padişahı Kanuni eşi Hürrem Sultan'dan doğan biricik kızına Mihrimah adını vermiştir. Farsça Güneş anlamına gelen Mihr ve Ay anlamına gelen Mah adlarından oluşan bir addır Kanunî'nin el bebek, gül bebek yetiştirilen ve nazlı kızı Mihrimah Sultan dünya güzeli bir kızdır Mihrimah , sarayın baş mimarı Sinandan Üsküdar'da bir cami yapmasını ister. Sinan, Mihrimah Sultan adına İskele Camii de denilen eseri inşa eder.

Koca Sinan gönlünü padişahın biricik kızına kaptırır. Mihrimah Sultan'a Rüstem Paşada taliptir Mihrimah Sultan'a göre rüstem yaşlı ve cüzzam hastasıdır. dedikodular çıkınca Kızını Rüstem Paşaya vermek isteyen Kanunî başhekimini gönderir. Ve rüstem Paşa'nın kaftanında bit bulur. Cüzzamlılarda bit olmayacağı için Rüstem Paşa Veziriazamlığa atanır ve Mihrimah ile evlendirilerek padişah damadı olur.Rüstem Paşa'ya “Kehle-i itibar veya Kehle-i İkbal” lakabı verilir. Bu da itibar veya ikbal kazandıran bit anlamına gelmektedir.

Kanunî, kızı Mihrimah'ı Rüstem'le evlendirince, Sinan aşkı için kavurulur ve Mihrimah Camii'nden 14 yıl sonra bir cami siparişi alır. gönül sultanı Mihrimah için İstanbul'un yüksek bir tepesi seçilir Edirnekapı sur dibinde, karar kılınır Mihrimah Sultan için ölümsüz bir eser tasarlanır kubbenin asaleti ve güzelliği Mihrimah Sultan'ı kubbenin Yanındaki nöbet tutarcasına bekleyen yalnız minare Sinan'ın, gönül sultanına duyduğu aşkı camiin işçiliği Mihrimah'ın yazmasının oyalarını simgeler

gece ile gündüzün eşitlendiği 20-22 Martta Edirnekapı Camii'nin arkasında güneş batarken, Üsküdar'daki Cami minareleri arasından ayın doğuşu görülür. Efsaneye göre mihr (güneş) ile mah (ay)ın aynı anda görünmesinden dolayı, Kanunî'ni kızına Mihrimah adının vermiştir

İkinci Selim koca sinana Selimiye Camii için
sipariş verir camiinin arazisinde eskiden lale bahçesi vardır ve arazinin şu anki sahibinin tek şartı camide lale motiflerinin kullanılıp buranın Lale bahçesi olduğunun unutulmamasıdır

Selimiye camii eskiden lale bahçesi olan bir yerdir arazi sahibi aksidir lale bahçesinin hatırlanmasını ister koca sinan Camii'nin tam ortasına 5 cm lik bir ters lale işletir. lale lale bahçesini ters lale ise arazi sahibinin tersliğini ifade eder

Süleymaniye Külliyesi bitmek üzeredir. Külliyenin dört minareli camisi en görkemli yapısıdır bir çocuk minare eğridir diyince ustalardan kötek yer çocuk ağlayınca koca Sinan çocuğu şöyle ikna eder ustalara göz kırpar Çocuğa haklısın Hemen düzelteceğiz, diyerek minareye İp bağlatır ve yalancıktan minareyi çektirir çocuk amca düzeldi deyince koca Sinan çocuğa şeker verir çocuk ise sevinir teşekkür eder güler ve oynar


Süleymaniye camisi eğridir diyen bir çocuk ustalardan azar işitmiş ve ağlamaktadır koca sinan çocuğu ikna için minareye yalancıktan ip bağlar ve çektirerek çocuğu ikna eder sevindirir büyük usta işçilerine şöyle seslenir Küçük çocuğu ikna etmek basit yollar varken, onu döverek inandırmak siz koca adamlara yakışır mı? Unutmayınız bir çocuğu ikna edemezseniz, halkı da ikna edemezsiniz.

Süleymaniye inşaatının uzaması dedikodulara yol açar Güya koskoca Osmanlı iflas etmiş ve Cihan Padişahı Kanunî'nin hazinesi boşalınca Camii durmuştur Acem Şahı, şunları söyler: İran Şahı Süleymaniye için, yardım sunmaktadır.”sinirlenen Kanunî Mimar Sinana Mimarbaşı, İran Şahının kıymetli taşlarını harca kat ki işe yarasın.”

Süleymaniye Camii inşaatı uzayınca Sultan Süleyman, hışımla şantiyeye girer koca Sinan Cami'in tam ortasında nargile içmektedir Padişah Sinan'a Cami'im neden bitmiyor Mimar nargile keyifi çatıyor diyince Sinan padişahım, maksad nargile değildir. muradım dumanın gidişini tespit etmektir. yüzlerce kandilden çıkan is tespit edilirse, is odası yapılabilir. hem Cami isden kurtulur, hem de toplanan islerden mürekkep yapılıp hattatlara verilebilir, demiştir Koca sinandan koca bir cevap
Büyük usta Sinan hikmet ve derslerle dolu nice mesajlar taşır.


Kaynak tevhidhaber.com


Bir caminin ibretlik hikâyesi
Abdurahim Karakoç/Vakit 

Eryamanda Emekli İmam Hafız Ahmed Öztürk camii yaptırmak ister camiinin ismi“Satuk Buğra Han Camiidir camii duyan CHP'li, solcu, Atatürkçü, çağdaş kadınlar, “yaptırmayız camii istemeyiz ezan sesinden rahatsız olmak istemiyoruz” Yanlış anlamayın... Müslümanız... Üstelik annem Konyalıdır”diye yaygara koparırlar Bunun üzerine Ahmet Hafız hoca dayanamaz ve şu
Cevabı Konyalı olmayı İslâmiyete belge gibi sunmanız yanlıştır ana... tarihe bakarsanız, Ebu Cehil'in Mekke'li olduğunu görürsünüz...” 


CHP'li, solcu, Atatürkçü, çağdaş yaşamcı, modern bilimsel cumhuriyet kadınları Nuh derler, peygamber demezler...tüm çirkeflikleriyle eryaman saltuk buğra Han Camiiyi mahkemeye verirler... 
Ve durdururlar İnsan düşünmeden edemiyor... 
Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğunu söylemeyen kim var Müslüman bir ülkede ibadethane olmaz mı? Olur olmasına da bazılarını çatlatır... Koşarlar mahkemeye... 

kuruluş sebebi bilinmeyen, sadece “çağdaş” unvanı kullanan dernekler Türkiyede yapılan hizmetlerin önünü niye kesmek ister... Her yerde sözleri geçer mi hakkı ihlâl edilen vatandaşların söz söyleme ve itiraz hakları olamaz mı?  Nedir mabet düşmanlığı? Çağdaş” olmanın şartlarından birisi din aleyhtarlığı mıdır? ibadethaneler engellenmek isteniyor... Bu durum neyin nesidir? adı “Çağdaş Camii” olsa engellenebilir miydi? Vatandaş olduğum için soruyorum sadece... 


Kaynak camilervetürbeler.com

Veysel Karani, Veysel Karani Türbesi,

Veysel Karani, Doğum tarihi bilinmemektedir. 555-560 tarihlerinde Yemen Karen’de doğduğu 657 yılında Sıffin Savaşında, Hazreti Ali tarafında savaştığı ve 657 de öldüğü bilinir. . Veysel’ Karani’nin kabri Suriye Rakkadadır. Adına bir diğer türbe Siirt’in Baykan ilçesinde inşa edilmiştir. annesine sevgisi büyüktür Babasının ismi Amir dir tam adı Üveys Bin Amir-i Kareni‘dir. Babasını 4 yaşında kaybetmiş olup, Deve çobanlığı yapmıştır.
Hz. Muhammed (S.a.v.) döneminde yaşamış peygamberi hiç görmemiştir. Annesine verdiği sözden dolayı, Efendimiz’i göremediği için sahabeden sayılmaz. Muhadramun’dandır. Muhadram câhiliye zamanını, ve Peygamberimizi idrâk edip Efendimizi (asm) görme şerefine nail olmaksızın, müslüman olanlara verilen isimdir.

Üveys el-Karanî hazretlerine Peygamber Efendimiz, kendisine armağan olarak hırkasını göndermiştir.
Naaşını almaya gelen 3 kabilenin taşıdığı tabutlarda da keramet göstererek göründüğü söylenir. 3 ayrı kabilenin yerleşim yerleri olan Yemen ve Şam’daki türbelerinin yanında Siirt Baykan ilçesinde de bir türbesi olmuştur. Yunus Emre tarafından onuruna,‘Yemen illerinde Veysel Karani’ adlı on kıtalık şiir yazılmıştır. Kendisine gönderilen Hırka-ı Şerif, İstanbul Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii’nde, soyundan gelenlerin himayesindedir.  Veysel Karani’nin kıssalarında peygamber sevgisi ve anne sevgisinin büyüklüğü anlatılır. Onun büyük duyguları örnek olmalıdır.

Kahveyi Bulan Veysel Karani’dir. Veysel Karani bir gün develeri otlatırken meyvelerden birisini ısırır acıdır. “ Allah (c.c) her bir nimeti fayda için yaratmıştır.” diyerek acı meyvelerden birazını ateşe atıp kavurdu, çiğnediğinde acı kalmamıştır. üveys iyi düşünmeye, ve kendisine güvenmeye başlamıştır. Ve bu meyve madem ki yiyeni keyiflendiriyor adı keyfe olmalıdır.” demiş ve keyfe adı kahve olarak anılmaktadır.”
 

Kaynak listelist.com

Şehirler Şehri İstanbulda Evliya ve Türbeleri


İnsanoğlu bir şeylere inanmak, ve bağlanmak ister. kutsal yerlerde edilen duaların kabulüne inanır.
türbelere ve kutsal mekanlara. Gitmek gerekir

Oruç Baba İstanbul ve Ramazanda akla ilk gelenlerdendir. Ramazan’ın ilk günü mahşeri bir kalabalıktır Topkapı Şehremini’nde bulunur türbenin sokağını. Oruç Baba’nın hürmetine Allah’tan ne dilerlerse gerçekleşeceğine inanan ve dileği olanlar, yedi ya da on bir kişiden zeytin, sirke veya şeker alarak burada açarlar ilk oruçlarını.

Tezveren Dede Cağaloğlu’nda Basın Müzesinin altında minik bir türbe, hiç kimsenin farkında olmadığı ya da bilmediği mütevazı bir mezardır sadece… Fatih Sultan’ın ordusunda görevli bir erendir önünde çılgın kalabalıklar göremezsiniz, yoldan geçenler bir Fatiha okur orada edilen duaların kabul edildiğine inanılır

Telli Baba Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdâyi, Beykoz’da Yuşa Peygamber, Beşiktaş’ta Yahya Efendi ile birlikte boğazın dört bekçisinden biri olduğuna inanılır. Rumeli kavağı’nda küçük bir türbedir. Tam olarak kime ait olduğu belli olmayıp, türbeyi evlenmek isteyenler, duası kabul olup evlenen ve dileği olanlar ziyaret eder…
asıl adı İmam Abdullah Efendi olan Telli Baba, Fatih devrinde orduda tabur imamı iken şehit olur. Uzun yıllar önce hastalıklı bir genç kız onu rüyasında görüp mezarını keşfeder. O günden sonra iyileşen genç kızın peşinden birçok insan bu türbeyi ziyaret etmeye başlar.

Aziz Mahmut Hüdâyi Üsküdar’ın tepesindeki türbesindeki Aziz Mahmut Hüdâyi hazretlerinin bir duası vardır Sağlığımızda bizi, vefatımızda kabrimizi ziyaret edenler ve türbemizden geçtiğinde Fatiha okuyanlar bizimdir. Bizi sevenler denizde boğulmasın, ahir ömürlerinde fakirlik çekmesin, imanlarını kurtarmadıkça göçmesin.
Boğaz’dan geçen gemilerin kaptanları bu türbenin önünden geçerken düdük çalar ve mürettebatını bu evliyaların ruhuna Fatiha okurdu

Yuşa Peygamber Beykoz tepelerinde Boğaz’ın en görkemli yerindedir Yuşâ Peygamber rivayate göre Musa Peygamber ile Boğaziçi ne gelmiş burda vefat ederek bu tepeye gömülmüştür. Yuşâ’nın Musa’nın vefatından sonra peygamber olarak görevlendirildiği, Hıristiyan ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Burayı ziyarete ederseniz dua eder ve yeşilliklerin arasından o eşsiz Boğaz manzarasını seyredersiniz.

Yahya Efendi, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, Yahya Efendi Tekkesi adıyla anılan türbede yatan şeyhülislamdır. Trabzon Kadısı Ömer Efendi’nin oğludur. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşidir ve onun saltanatı boyunca danıştığı kişidir. Boğaz’ı koruyan dördüncü kutsal kişidir

Eyüp Sultan Türbesi Eyüp Sultan Camii’nin yanındadır. Hz. Muhammed’in ordusunda sancaktar olup, İstanbul’un Araplarca kuşatılmasında şehit olan Hz. Eyyub El-Ensari’nin mezarıdır. Cuma, Kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar. Duaları kabul olanlar türbeyi ziyaret ettiklerinde şeker ve benzeri şeyler dağıtırlar İstanbul’un en kalabalık türbesidir

Merkez Efendi Topkapı’dan Sahil Yolu’na doğru giderken yolun sağında, Mevlanakapı’nın arka sokaklarındadır Merkez Efendi türbesi. çilehanesi ve yanındaki dilek kuyusu ile dilekte bulunmak için halkın en çok ziyaret ettiği kutsal yerlerdendir. Merkez Efendi’nin çocukları ve hayvanları çok sevdiği, mesir macunu”nun da mucidi olduğu söylenir.


Sümbül Efendi Türbesi Sümbülleri çok sevdiği ve sarığının kenarına sümbül taktığı için Sümbül Efendi diye anılan, Merkez Efendi’nin de kayınpederi ve hocası olan ulu kişinin türbesi Koca Mustafa Paşa Camii’nin avlusundadır. Halkın çok rağbet ettiği türbelerdendir.

Helvacı Baba Türbesi Halk arasında helvacılık yaptığı için “Helvalı ya da “Helvacı Baba” gibi isimlerle bilinir tasavvuf ehlinde ait olan türbe Vefa’dan Veznecilere giden yol üzerindedir. Ziyaretçisi eksik olmayan türbede Cuma günleri dilek sahipleri helva dağıtarak dileklerinin kabulüne dua ederler.

Selami Dede Kısıklı’dan Çamlıca Tepesi’ne çıkılırken yolun solundaki küçük türbedir Selami Dede’ye gönülden bağlı pek çok kişi ziyaret eder, dilekleri kabul olanlar buraya bir kutu kesme şekerle gelir ve kutuyu oraya bırakırlar ki dileğinin kabul olmasını isteyenler alsın.

Gözcü Baba Osmanlılar adına Bizans’ı gözetleyen Ahi dervişleridendir Şehit olunca Çemenzar’da, Servili Mezarlık’a gömülmüş ve semte adını vermiştir. Bugün çok işlek bir caddenin ortasında ziyaretçilerin uğrak yeridir.

Çifte Gelinler Eyüp Sultan Türbesi’nin yanındaki Çifte Gelinler Türbesi eskiden gelinlerin ilk uğrak yeriydi. Sultan Mehmet’in ordusu ile Fetih‘e katılıp şehit olan, iki adet yeni evli gelinin burada yattığı söylenir. Bugün türbenin başında bembeyaz gelinlikleriyle kınalı avuçlarını açıp dua eden gelinlere rastlamamız mümkündür.

Tuzcu Baba Beşiktaş’ta yatan Tuzcu Baba Fatih’in tuzcu başısıdır Fetihte askerin tuz ihtiyacı için keramet gösterip toprağı döverek tuza çevirdiği rivayet edilir. türbeyi ziyarete gelenler dualarının kabulü için buraya tuz getirir ve dağıtırlar.

Zuhurat Baba Bakırköy’dekilerin çok iyi bildikleri aynı zamanda bu güzel semtte bir mahalleye adını vermiş Zuhurat Baba Türbesi, İstanbul’un meşhur türbelerindendir. Bakırköy Meydanı’na inerken, Bakırköy Kaymakamlığı’na gelmeden sağdaki ilk caddeye girdiğinizde yolun sonundaki caddenin adı Zuhurat Baba Caddesi’dir. Fetihte Bizans’ın zehirlediği su kuyularının susuzluğa sebep olduğu anda sırtında su kırbası, elinde su tasları ile ak sakallı, nur yüzlü bir kişinin ortaya çıktığı ve bitmeyen bir su dağıttığı rivayet edilir.

Babaların babası Laleli Baba Laleli semtine ismini vermiş 18. yüzyılda, III. Mustafa döneminde yaşamış ve kerametleriyle ünlenmiştir. Sultan III. Mustafa, Efendi hazretlerine dünyadaki en güzel şeyi sorar, Laleli Baba cevaplar dünyadaki en değerli şey yeyip içtikten sonra sıkıntısız şekilde büyük hacet yapabilmektir” der. Hükümdar kızar ve saraya döner. Ertesi gün ise hükümdar şiddetli bir kabızlığa yakalanır. Ve can havliyle kıvranır

III. Mustafa şiddetli bir kabızlığa yakalanmıştır can acısıyla kıvranmaktadır hekimbaşılar fayda etmez zamanın evliyası Laleli Baba’ya “Aman beni kurtar” diye haber salınır Laleli Baba Sana himmet edeceğim, ama padişahlığını isterim” diyince sultan Çaresizce Tamam der Laleli Baba dua eder sultan kurtulur ancak saltanatından olmuştur Laleli Babanın Sultana son sözü şudur en değerli şey sıkıntısız hacet yapabilmektir” Bir saltanat ki bir def-i hacete değişilir, ucuz bir saltanat bize gerek değildir, al senin olsun”


Kaynak bursakültürturizm.gov.tr

Ulu Cami bursa Kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir. Osmanlı sultanı Yıldırım tarafından yaptırılmış olup, 1400 de tamamlanmıştır. Mimarı Ali Neccardır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.Rivayete göre; Bayezıd, han Niğbolu muharebesinde muzaffer olunca yirmi cami yaptırmaya karar verir. fikrini damadı Emir Sultan’a söyler O’da yirmi cami yerine yirmi kubbeli bir cami yapılmasını tavsiye etmiştir. Caminin yeri Emir Sultan’a, rüyasında manevi bir işaretle gösterilmiş, ertesi gün işaret edilen yerde çimen bittiği görülerek caminin yeri tespit edilmiş Karar Padişaha bildirilmiş, Padişah caminin inşasını başlatmıştır. Cami, Niğbolu zaferindeki ganimet mallarıyla yaptırılmıştır.

Ulu Camiinin inşaatında şadırvanın yerinde yaşlı bir kadına ait bir ev vardır ve satmaz devlet büyükleri İslam hukukun gereği burayı zorla almazlar ev, namaz kılma mahalli dışında üstü açık şekilde bırakılır Kadının vefatıyla bu yer camiye dahil edilir Boş bırakılan yerde bulunan şu anki şadırvan İstanbul’dan Bursa’ya siyasi sürgün gelen Karaçelebizade Abdulaziz Efendi tarafından yaptırılmıştır. Evliya Çelebi 1640’lı larda suyu Uludağ’dan gelen bu güzel havuzun içinde alabalıkların yüzdüğünü ifade eder. En tepeden Allah’ın birliğini ifade edercesine tek merkezden kaynayan şadırvanın suyu, havuza dökülürken Allah’ı teşbih eder gibi otuz üç ayrı yerden akmaktadır. Caminin ilk imam-hatibi, Mevlid-i Şerif yazarı Süleyman Çelebi’dir.

Mevlid-i Şerif’i yazılmasına vesile olmuştur 1409 yılı Ramazanında vaiz efendi, konuşmasında “Rasüller arasında fark yoktur…” tefsirini yaparken, cemaatten biri itiraz eder “Risalet yönüyle aralarında fark olmasa bile benim efendim Hz. Muhammed (s.a.v.), faziletçe üstündür.” der. Bu konuşmaya şahit olan Süleyman Çelebi Hz. Peygamber’in faziletlerini anlatan Mevlid-i Şerif’i yazar Türkçe yazılmış olup yaklaşık bin beyittir.
Yapılış tarzıyla Osmanlı mimarisi olan Ulu Camii, 55,00 x 69,00 metre ölçülerinde, dikdörtgen planlıdır iç alanı 3.165,5 m2’dir. Türkiye’deki “Ulu Cami” ismindeki camilerin en büyüğüdür. yirmi kubbe ile üzeri örtülmüş olan caminin ortasındaki kubbenin üstü açıktır. Son yıllarda camla kaplanmıştır. Duvarları kesme taş ile örülmüştür.

Ankara savaşında Bayezıd’ı yenen Timur, orduları ile Bursa’ya gelip, caminin kuzey kapısını yakarak tahrip etmiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından da çevresine odun yığılarak yakılmıştır. 1855 depreminde caminin on sekiz kubbesi çökmüş, 1889 da çıkan bir yangında minarelerin ahşap külahları yanmış, sonrasında kâgir olarak yeniden yapılmıştır. 1959-1961 yılında sıvalı duvarlar kazınmış, kuzey yönündeki kapı aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. 1494, 1503, 1551, 1563, 1567, 1572, 1668, 1670, 1724, 1742, 1815, 1855 ve1861 yıllarında büyük çapta onarımlar yapılmış, bugünkü görünümüne kavuşmuştur. 14. yüzyıl izlerini taşıyan mihrap, 1751 de tamamlanmıştır. Sol tarafda mihrabı yapan Mehmet ustanın adı yazılıdır. Ceviz ağacından yapılmış siyah renge boyanmış olan minber, caminin en güzel en sanatkar işlenmiş, eşine az rastlanır bir sanat eseridir.

kitabede, Yıldırım Bayezıd’in emri ile 1400 yılında tamamlandığı belirtilir. Minber, Manisa da Saruhanlı İshak Bey’in 1379 tarihli Ulu Camii minberini yapan Antepli Hacı Mehmet Dukki’nin eseridir. Kündekari Sanatı ile yapılmıştır. Tutkal ve çivi kullanılmadan, geometrik şekilde oyularak birbirine geçme ile meydana getirilmiş bir eserdir. Doğu yüzündeki çıkıntıların güneş sistemi ile gezegenler olduğu söylenir. işlemeler ile bu minber, Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin bir şaheseridir. Zarif yüksek ve sade müezzin mahfili 1549 da yaptırılmıştır. Mahfilin karşısındaki tek parça mermerden oyulmuş taş kürsü, 1815 yılında yaptırılmıştır. Caminin doğu, batı ve kuzey yönünde üç kapısı vardır. kuzey ve batı yöndekiler yeni olup, doğudaki kapı kanatları camiyle aynı dönemde yapılmıştır.

Bazı yerleri bozulmuş olmasına rağmen, günümüze sağlam olarak gelebilmiştir. Kuzey yönündeki avluya açılan taç kapısı eserin heybetini arttırır Duvar kalınlıkları birbirinden farklıdır. Doğu 2,80 metre, batı 3,10 metre, kuzey 2,40 metre ve güney duvarı ise 2,20 metre kalınlığındadır.
Ulu Cami’nin duvarlarını hattatlar süsler Cami içinde 13 ayrı yazı ile 41 ayrı hattat tarafından, duvara yazılmış 87, levha halinde 105, tamamı 192 adet yazı mevcuttur. çok değerli saatler, şamdanlar, Kur’an-ı Kerimler bulunur
Cami, doğu ve batı köşelerinde iki minareye sahiptir. Batıda minare, Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılmıştır. minare kaidesi mermerden olup, gövdesi tuğla örtülüdür. Dıştan ve işten minareye çıkan iki yol vardır. Birisi kubbelere, diğeri şerefesine çıkar.

Cami içerisindeki şadırvan Osmanlı nın ilk yıllarında, Türklerin suya olan ilgilerinden kaynaklanır. Atatürk Caddesi’nin kıyısında, eskiden nargile kahvesi olarak kullanılan yer, eski Ulu Camii tuvaletleriydi. 1958 yangınından sonra yenilenmiştir. İçinde dokuz tuvalet vardı. bugün dış yapısı değişmese de içi tümüyle değişmiştir. Halen restoran olarak kullanılmaktadır.


Emir Sultan Camii

Cami, aynı adla anılan mahallededir. 15. yüzyılın başında, Yıldırım Bayezid’in kızı ve Emir Sultan’ın eşi Fatma Hundi Hatun tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aittir.
Kare planlıdır Girişde şadırvanlı, geniş ve güzel bir avlusu vardır. Bursa camileri içinde en geniş ve en güzel avlusu olan camidir. Kuzeydoğu ve güneybatısında, taştan yapılı iki minaresi vardır. Cami ve son ibadet yerinin tabanları tuğla, avlu ise taş döşelidir. 1795 te yıkılmış ve 1804 te III. Selim tarafından tekrar yaptırılmıştır. 1855 depreminde zarar gören cami onarılmış,ve özgünlüğünü yitirmiştir. Camii avlusundaki türbede; Emir Sultan, oğlu Emir Ali, eşi Hundi Hatun ve iki kızı yatar Türbenin iki tarafında odalar yer alır.


Yeşil Cami

Yeşil Semti’ndedir 1419 da Yıldırım Bayezıt’ın oğlu Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndedir Cami Yeşil Külliyesi içinde yer alır. Kanatlı camiler (Ters T) grubunun en seçkin örneğidir Planı Yıldırım Camii’ni andırır. Son cemaat yeri planlanmış, ancak gerçekleştirilememiştir İsmini, bir zamanlar minarelerinde bulunan yeşil çini süslemelerinden alır. 1640 da Evliya Çelebi, caminin minaresi gibi kubbelerinin de yeşil çinilerle kaplı olduğunu yazmaktadır. Mimarı Hacı İvaz b.Paşa, Nakkaşı Ali b. İlyas Ali’dir. bitirildiği tarih Aralık 1419, süslemelerin tamamlandığı tarih 1424’dür. Kuzey cepheye eklenmesi düşünülen son cemaat yeri Çelebi Sultan Mehmet’in ölümüyle yarım kaldı o dönemde devlet işlerinin görüldüğü bölümlerde
Vardı Kubbenin çapı 13,00 metre, yerden yüksekliği 25,00 metredir.

duvarları koyu renk, kemerleri ise beyaz mermerden yapılmıştır. Merkez mekanın gerisinde iki müezzin mahfili, bunların üzerinde, “hünkar mahfili”nin balkonu bulunmaktadır. Yüksekliği 10,67, genişliği 6,00 metre olan mihrap, çini sanatının en seçkin örnekleri ile bezenmiştir. Caminin kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde, ana yapı üzerinden çıkan iki minaresi vardır. minareler yapının ilk dönemden kalma olmayıp, 1855 depreminin ardından, 19. Yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Caminin asıl minareleri, İznik’teki Yeşil Camide görüldüğü gibi, ağırlıklı olarak yeşil reng çinilerle süslenmiştir duvarları düzgün kesme taşla örülmüştür. Caminin odaları çok çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. bu bölümlerde ocaklar ve dolaplar bulunmaktadır. Pencereleri ve mermer çerçeveleri çok güzel işlenmiştir

Kapı ve pencere kapaklarındaki ahşap işçiliği, devrin en güzel örneklerindendir.Yeşil Camii’nin karşısında Bursa’nın en değerli anıtsal yapısı Yeşil Türbe bulunur. 1421 de Çelebi Mehmet tarafından yapılmıştır. mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Türbenin büyük bölümü yeşil çinilerle kaplıdır. Türbe içinde Çelebi Sultan Mehmet’in sandukası yanında; oğulları Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kızları Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Hafsa Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatunun çinili sandukaları bulunur.
 
Orhan Bey Camii

1339 yılında Osmanlı Sultanı Orhan Bey tarafından yaptırtılmıştır. tuğla ve kesme taş kullanılmıştır. Yapıdaki motifler son derece sadedir. 1576 da genişletilmiştir.
 

Muradiye (II. Murat) Camii bursa Muradiye semtindeki cami, Sultan II. Murat tarafından 1424-1426 yıllarında yaptırtılmıştır. geometrik tuğla ve çinilerle bezenmiştir. tavanı geometrik motifle süslü çini ile kaplanmıştır. Kapı kanatları ahşap işçiliğin en güzel örneklerindendir. Yapıda geometrik tuğla süslemeler yer alır. Rokoko tarzındaki mihrap, 18. yüzyılda yapılmıştır. cami Bursa’da Osmanlı padişahları adına yapılan son camidir.
 
Yıldırım Camii Bursada Yıldırım han tarafından 1390’ da yaptırtılmıştır. Anıtsal bir görünümü vardır. Ters “T” planlı camilerin en özgünüdür Bursa tipi kemerlerin ilk kullanıldığı yapıdır. Caminin duvarları düzgün kesme taş ile örülmüştür. Özenli bir taş işçiliğine sahiptir. 19. yüzyılda depremde iki minaresi yıkılmış, bugün bina dışındaki minare sonradan yapılmıştır.
 
Hamzabey Camii Muradiye Camii’nin batısındaki cami, Hamza Bey tarafından yaptırtılmıştır. Osmanlı Devleti ilk devir cami stillerinden ve ters “T” planlı bir camidir. Asıl ibadet mekânı üzerinde iki büyük kubbe, yanında da iki küçük kubbe bulunmaktadır.
 

İznik Yeşil Cami İznik’in doğusunda, Lefke Kapısı’nın yakınındadır. Mimarı Hacı Musa’dır. 1376 da Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından başlatılan cami, onun ölümüyle 1398’de oğlu Ali Paşa tarafından bitirilmiştir. Adını yeşil, mavi, sarı ve mor renkli çinilerle bezeli minaresinden alır Dikdörtgen planlı iç kısmın üzeri kubbe ve tonozlarla örtülmüştür. Mermer mihrabı, Osmanlıya ait en eski örnektir. mermer işlemeli taç kapısı ilginçtir.
 


Hacı Özbek Camii (Çarşı Mescidi) İznik’de çarşı içindedir. en eski Osmanlı camisidir. 1333’te yapılmıştır. son cemaat yeriyle, tek kubbeli Osmanlı camilerinin öncüsüdür. Duvarlar sıra kesme taş, üç-dört sıra tuğladandır. Üç kemerli olduğu bilinen son cemaat yeri, 1959’da yıkılmıştır.
 

Mahmut Çelebi Camii İznik’te, Ayasofya Müzesi yakınındaki cami, 1442 de Sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa’nın oğlu Mahmut Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan inşa edilen camiiyi yüksek bir kubbe örtmektedir. Tek şerefeli minaresi, mavi ve yeşil sırlı tuğla şeritleri ile süslüdür


Kaynak camilervetürbeler.com

Kocatepe Camii


1967 de  yapımına başlanmıştır. 1981 de Diyanet Vakfı tarafından yapımına devam edilmiştir.1987 de bitmiştir ve Turgut Özal tarafından ibadete açılmıştır. Kocatepe Camii’nin yapımı yarışmasını Mimar Vedat Dalokay kazanmıştı. tasarımı fazla modern bulundu ve vazgeçildi. Hüsrev Tayla ve Fatih Uluengin 1967’de camiinin temeline başladı.
4500m 2 ‘lik bir alana inşa edilmiştir konferans salonu, kütüphane, otopark, ticarethane ve idari bilimleri bulunur Mimar Sinandan etkilenilmiştir Camiinin 88m uzunluğunda 4 tane minaresi vardır. Minarelerin şerefelerine asansörle ve merdivenle çıkılır. Camideki yazılar Hamit Aytaç ve Mahmut Öncü konferans salonundaki yazılar ise Emin Barın tarafından yazılmıştır. Caminin halı desenleri Afyon Ulucamii’ndeki halı desenleri göz önüne alınarak hazırlanmıştır.

Caminin avizeleri, mihrabı, minberi, kapıları, çinileri ve mermerleri özel tasarlanmış ince bir işçiliktir . Klasik Osmanlı Mimarisi örnek alınmış, malzemede çini, mermer, sarı maden, altın varak ve özel boyalar kullanılmıştır. Mimar Vedat Dalokay tasarımı kabul edilmiş olsaydı, Kocatepe Camii dünyanın en ünlü camilerinden olabilirdi. Nedeni Vedat Dalokay tarafından tasarlanıp inşa edilen Pakistanda ki Şah Faysal Camii, Kabul edilmeyen Kocatepe Cami tasarımının değiştirilmiş halidir ve modern islam mimarisinin en güzide eseridir


Fatih Camii / Fatih Camii Türbesi

Sultan Mehmet tarafından yaptırılan camiye 1462 de başlanmış, sekiz senede tamamlanmıştır. darüşşifa, tabhane, imarethane, medrese ve külliyeleri vardır. İstanbulu yedi tepesinden birisine inşa edilmiştir. sebebi, İstanbul fetihinde bugünkü Fatih Camisinin bulunduğu yerde kilise vardı İstanbul’un tepelerinde Bizans kilisesinin bulunmasının uygun olmaması nedeniyle Fatih kiliseyi Pamma karistos adındaki manastıra taşıttırmıştır. Yerine Fatih Camisinin inşa edilmesi talimatını vermiştir. mimarı Atik Sinandır İkinci Beyazıt zamanında camide değişikliklere gidilmiştir. Birçok padişah camiye hürmet ederek, bakım ve onarımına dikkat edmiştir. Gölcük depreminde zeminde meydana gelen kayma nedeniyle restorasyona giren cami, 2012 de yeniden ibadet ve ziyarete açılmıştır.

Fatih Camiindeki türbede. Sultan Mehmet Han’ın kabri, eşinin kabirleri ve mesnevi şairi Abidin Paşa’nın kabirleri bulunur. bazı şeyhülislam, paşalar, sadrazamlar da Fatih türbesinde defnedilmiştir. Osmanlı mimarisidir Çini sanatının muazzam örnekleri yer alır camide, Osmanlı mimarisinin vazgeçilmez sembolü revaklara yer verilmiştir. camide kırmızı, pembe, yeşil revaklarla eşsiz bir mimari sergilenmiştir. demir parmaklıklar da yer alır. topuz şeklinde tasarlanmıştır. Kaidesi mermerden inşa edilmiştir.

Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi


XVI. yüzyılın ünlü denizci ve kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi, İstanbul Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii karşısında yer alır Deniz Müzesi’nin yanındadır. Hayreddin Paşa’nın son yıllarında oturduğu yalısının yakınında Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir çevresi çok değiştiğinden yalı artık yoktur. Deniz Kuvvetlerine ait bir yapıdır tek kubbeli 14 penceresi ve renkli camları vardır.tadilat görmüştür. Türbe içinde dört sanduka vardır.  Câfer Paşa, Barbaros Paşa, Cezayirli Hasan Paşa ve Barbaros Paşa’nın eşi Bâlâ Hatun bulunmaktadır. Türbe içinde sandukalar dışında iki büyük şamdan, bir ahşap Kur’an mahfazası, bir sakal-ı şerif ve 1816 tarihli Seyyid İbrâhim imzalı bir hat levhası vardır.

1944 öncesinde Türbe dışındaki hazirede ise Barbaros Paşa’nın yakınları vardı. Anıt yapılmaya karar verilince II. Abdülhamid devrinin Beşiktaş muhafızı Yedisekiz Hasan Paşa’nın mezarının da bulunduğu hazîre kaldırılmış, tadilatlarla birlikte kalem süslemeleri ve ahşap işlemeleri yenilenmiş ve şimdiki görünümüne gelmiştir. Barbaros Hayreddin Paşa Beşiktaş’taki medrese yanına yaptırdığı türbeye defnedilmesini isteyerek “Beni leb-i deryaya gömün. Ben leventlerimin sesini ve denizin hırçın dalgalarını duymak istiyorum” demiş ve kabrinin üzerinde kandil yakılmasını vasiyet etmiştir. Türbenin içine girmek yasaktır. Osmanlı Deniz Donanması seferlere çıkmadan önce Barbaros Paşa’nın Türbesini ziyaret edip, adaklarını adarlarmış. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı askeri merasimlerde türbenin bulunduğu alanı kullanmaktadır.Türbe 1 Temmuz Kabotaj Bayramı ve 4 Nisan Deniz Şehitleri’ni Anma Günü kutlamalarında yılda iki kez açılmaktadır.


Aziz Mahmud Hüdayi Türbesi

Aziz Mahmud Hüdayi padişahların akıl hocasıdır. Sekiz padişah devrini yaşamıştır. Asıl adı Mahmud ‘dur ve Aziz sıfatı ve hüdayi isimlerini sonradan almıştır. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri’nin soyundan olup  “seyyid”dir. Türbe, Azizi Mahmud Hüdayi Camii’nin yanındadır. 1918 de yapılmış olan türbe caminin minaresine yıldırım düşmesi sonucu, minare türbenin üzerine düşmüşbTürbe büyük zarar görmüştür, onarımı Hidiv İsmail Paşa’nın kızı Prenses Fatma Hanım tarafından yapılmıştır.
Girişi Camekandır. Türbe zemini mermerdir. Türbedar odasında duvara çakılmış bir demir halka vardır. halka ile geçmişte akıl hastaları tedavi edilirmiş. Celveti tarikatının kurucusu Aziz Hüdayi Hazretleri’nin “Ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun”şeklinde dua ettiği bilinir sık sık ziyaret edilmektedir. 2013 te restore edilen türbe 2015 yılı Haziranda tekrar açılmıştır.

Yunus Emre Türbesi (Eskişehir)


Türk  Edebiyat’ına şiirleriyle, özlü ve güzel sözleriyle katkıda bulunmuş Yunus, yaşamını Anadolu’da geçirmiş  en önemli Türk ozanıdır 13. ve 14. yüzyıllarda yaşayan Yunus un türbesi Eskişehir Mihalıççık Sarayköy beldesindedir asıl mezarı bilinmese de ziyaret akınına uğrar.
1946 da kazı çalışması sonucunda iskeletler ortaya çıkar. İskeletlerden kafatasının en büyük olanı görüldüğünde ‘’Bu bir Türkmen kafasıdır’’ denir ve kafanın ancak Yunusa ait olduğu görüşüne sahip olunur bu yüzden türbenin, Yunus Emre türbesi olduğu söylenmektedir. bilimsel bir veri yoktur Yunus Emre türbesi yalnız Eskişehir’de değildir. Karaman’daki Yunus Emre türbesinde de iskelet vardır Evliya Çelebi’nin notlarında Kirişçi Baba Camiinde Yunus Emre Hazretleri mezarı bulunmaktadır.der bu iddia Eskişehir’e göre daha gerçekçidir türbelerinvşu şehirlerde olduğu iddia  edilmektedir:  Bursa , Aksaray,Tokat, Erzurum , Isparta , Sivas , Afyon…

Yunus Emre’nin Bazı Sözleri;

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.

Beni bende demen bende değilem, bir ben vardır bende benden içeri.

Yaratılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.

Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim. Aşkın ile avunurum; bana seni gerek seni.

Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.

Dünya yalan kardeşim, dünya yalan! Var mı yalan dünyada baki kalan. Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.

Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi vardır.

Hoştur bana senden gelen. Ya gonca gül yahut diken. Ya hayattır yahut kefen. Nârın da hoş, nurun da hoş. Kahrın da hoş, lütfun da hoş.

Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır. Ve hayatta en büyük hata, kendini hatasız sanmaktır.

Yavuz Sultan Selim Han Türbesi


Yavuz Sultanın Babası 2. Beyazid Handır ve Aişe Hatun’un çoçuğudur 10 Ekim 1470 de Amasya’da dünyaya gelmiştir. Kur’an-ı Kerim, Tefsir, Fıkıh ve Hadis dersleri almış. yüksek fen ilimleri öğrenmiş Zekası ve çevikliği ile bilinirdi güreş tutma, ok atma ve kılıçda yetenekliydi. Arapça ve Farsça dillerini çok iyi konuşmaktaydı.İhtişama önem vermez, sadeliği sever ve sade giyinirdi. para israfıyla köşk ve lüksü istemezdi. evliyaya sohbetlerini nimet sayardı. Devamlı; “Padişah-ı Alem olmak bir kuru kavga imiş, Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.” buyururdu.Kahire-Şam yürüyüşünde, Sultan Selim at üstünde giderken, Anadolu Kazaskeri olan büyük ilim adamı Kemal Paşazâde ile sohbet ediyordu. Kemalpaşazâde’nin atı bir su çukuruna basmış ve sıçrayan çamur Yavuz’un kaftanına yükselmişti.Büyük bilgin mahcub kalmış, özür bile dileyememişti, fakat Selim Han; “Bir âlimin atının ayağından sıçrayan çamur, bana şeref verir. Öldüğüm zaman, çamurlu kaftanı, sandukamın üzerine koysunlar!” buyurmuştur. 

Vefatından sonra vasiyeti yerine getirilmiş, çamurları ile muhafaza edilmiş kaftanı, sandukasının üzerine örtülmüştür. 2005 te ihbar üzere fetöy’e götürülmek istendiği ortaya çıkınca korumaya alınmıştır. Kaftanı çalmaya çalışan 2 kişi tutuklanmıştır. 16 Nisan referandumundan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TBMM Başkanı İsmail Kahraman ile birlikte kaftan tekrar Sandukanın üzerine konulmuştur. Babası 2. Beyazid’in tahta çıkması ile Trabzona Vali olarak atanan sultan selim burada sevk idare ve yöneticiliğini öğrendi.
Babası Sultan 2. Beyazid’in tahtan çekilmesiyle 1542 de 42 yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu’nun 9. Padişahı olarak tahta çıktı. 8 yıldan fazla süren padişahlığında; Doğu Anadolu, Kuzey Irak, Lübnan, Suriye, Filistin, Mısır ve Hicaz’ı Osmanlıya katarak devleti iki kat büyüttü. Babasından devraldığı 2,373,000 km2’lik toprakları 6,557,000 km2’ye çıkarttı.

Mısır’daki son Abbasî halîfesinden emanetleri alarak hilâfeti Osmanlı padişahlarına bağladı.
1516’da İstanbul’da ilk tersaneyi kurdu. Burada gemiler inşa edilerek büyük bir donanma yaptı.
1520’de son seferine çıkarken Çorlu ovasında hastalanarak vefat etti.Kanuni Sultan Süleyman babası Yavuz Sultan anısına 1516 – 1522 yıllarında Fatih’te Haliç’e hakim olan bir tepeye turbe inşa edmiştir. İçerisinde Külliye, Cami Mektep Darrüşşifa, Hamam ve Türbe mevcuttur. Mimar Acem Ali’ye yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Külliyenin farklı bir yapısı ve revaklı girişi bulunur sekizgen planlıdır. Sultan Selim sandukasının başucuna beyaz bir kaftan asılıdır. Bu alim İbni Kemal’in atının çamur sıçrattığı meşhur kaftandır.türbenin yanındaki öbür türbede Sultan Süleyman’ın küçük yaşta ölen kızları ve şehzadeleri medfundur. külliyede Sultan Süleyman’ın annesi Hafza Sultan mezarı da yer alır. Tarihi Külliyeden bugüne gelen yapılar, cami, türbe dış avlu girişinde bina edilmiş sıbyan mektebidir.


Kaynak a haber.com

Birbirinden ilginç hikayelere sahip camiler!

66 yıla 66 kubbe Yeni Cami (Eminönü): 

Osmanlı sultanları tarafından yaptırılan büyük camilerden Yeni Camii, Eminönünün ve İstanbulun olmazsa olmazlarındandır. Bir İstanbul selatin camisidir Yeni Cami'nin inşaatı tam 66 yıl sürmüş. Kubbelerinin sayısı, bu duruma nazire yaparcasına 66'dır.

Deniz üzerine kurulan tek camii Kılıç Ali paşa cami

Kaptan-ı Derya tarafından 1580 de Mimar Sinan'a yaptırılan Kılıç Ali Paşa Camii denizin üzerine inşa edilmiştir Kılıç Ali Paşa, padişah 3. Murat'tan cami yaptırmak için yer ister. Padişah "Sen deryaların serdarısın, gücün yetiyorsa derya üzerine bir cami yap" der. çok üzülen Kılıç Ali Paşa, Mimar Sinan'ı kendine mimar tutar ve Tophane Rıhtımı'nın kenarına taş, toprak, moloz taşır ve camiiye başlar

Yıldız Cami

Son dönem Osmanlı cami mimarisindendir benzersiz bir örnektir Yıldız Camii. Yıldız Sarayı yolu üzerindedir, 1885-1886 yıllarında Sultan II. Abdülhamit tarafından Nikolaki Kalfa'ya yaptırılmış. Hamidiye ya da halk arasındaki adıyla Yıldız Camii'nin planını 2. Abdülhamit çizmiştir. planı bir padişah tarafından çizilen tek camidir. Camii, Peygamber efendimizin miraca yükseldiği Mescid-i Aksa'ya benzer. Sultan Abdülhamid caminin ahşap kafeslerini kendisi yapmıştır.


Ahi Çelebi Camii

İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin arkasındadır Evliya Çelebi rüyasında kendisini Ahi Çelebi Camii'nde görür. Camiide Hz. Muhammed'le karşılaşan Çelebi, Şefaat ya Resulallah" yerine yanlışlıkla "Seyahat ya Resulallah" der. Ve yolculuk başlar.

Laleli Camii

padişah Üçüncü Mustafa tarafından yaptırılmıştır hiçbir camiye adını vermeyen Sultan, Laleli Camii'ne adını vermeyi düşünmektedir. Laleli Baba'yı ziyaret eder. Ziyarette tatsız bir konuşma geçer. Sultan rahatsızlanır. Hekimler çare bulamaz 3. Mustafa'nın aklı başına gelir. derdin ilacı Laleli Baba'da" der ve dervişin huzurunda af ister. İyileşince ince bir espriyle, "Kendi adımıza bir cami yaptırdık, onu da şeyhe kaptırdık" der ve camiye laleli babanın ismini verir.

Ayazma Camii

Üsküdarda 1760-1761 yıllarında Sultan III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlarına Mimarbaşı Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmıştır. halk arasında yaptıranın adıyla değil yakındaki su kaynağıyla anılır


Mihrimah Sultan Camii Üsküdar

Mihrimah Camii, veya İskele Camii Üsküdarda Mimar Sinan'ın Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'dan kızı Mihrimah Sultana yaptığı camidir. Mihrimah Sultan, Mimar Sinan'a caminin çok karanlık ve kasvetli olduğuna dair sitem etmiş Sinan aynı ismi taşıyan bir başka camiyi Edirnekapı'da inşa etmiş ve Üsküdar'dakinin aksine caminin içinin aydınlık olmasına özen göstermiştir.

Üsküdar'ın Ayosofyası Kara Davut Paşa Camii

Üsküdar'daki cami İstanbul'un kıymetlisidir enlemesine dikdörtgen plânlıdır. İlk 1495 te inşaa edilmiş zamanla harap olan yapı 17.ve 19. yy'da iki ciddi onarım görmüş yakın dönemde bir restorasyon daha geçirmiştir... Ayasofya'yı andırdığı için halk arasında 'Üsküdar'ın Ayasofyası' olarak nitelendirilmiştir.

Hacı Kemalettin Camii

Rumelihisarı iskelesi yakınlarındadır Çarşı Camii, İskele Camii olarak geçen Hacı Kemalettin Camii'nin banisi Hacı Kemalettin hakkında bilgi mevcut değildir. Caminin güney köşesinde kendisine ve ailesine ait bir hazire vardır. Mescit olarak yaptırıldığı 1743'te Sultan I. Mahmut tarafından yeniden cami olarak inşa ettirildiği bilinir. Zemin katında cafe-restoran bulunduğundan musalla taşı oradadır.


Yerin altındaki cami: Caminin Tiberyos zamanına ait bir mabet olduğu söylenir rivayete göre Hicri 714 te İstanbul'u almaya gelen Arap Orduları burada yedi yıl kalmış savaşta şehit edilenler buraya defnedilmiştir. Arap Orduları Şam'a dönerken Asker'in önemli eşyalarından bazıları mahzene konulmuş kapısının üzerine kurşun dökülmüş. Kurşunlu mahzen sözü buradan kaynaklanır. sahabelerden birinin mezarı Türklerce türbe haline sokulmuş diğer ikisi de parmaklıklarla çevrili mezar haline getirilmiştir. eski yapı I. Mahmud ve III. Osman zamanında Sadrazamlıkta bulunan Bahir Mustafa Paşa tarafından cami haline getirilmiştir.


Gotik Kilise'den çevrilen cami Arap Cami

Galatada sivri külahlı ve yüksek kare biçimli kulesiyle hemen edilen Arap Camii; fetih öncesinden kalan İstanbul'un tek Gotik kilisesidir. İstanbul'da ilk ezan sesinin yükseldiği yer 717 de yapılmış olan İstanbul'un ilk camii hüviyetini taşıyan Arap Camiidir. İstanbul'un Fethi için M.S. 717 yılında gelen Müslüman Arap kumandanlar ve sahabe ordusunun başındaki Mesleme Bin Abdülmelik adındaki komutan; Galata'da Bizans semalarına ilk Ezan-ı Muhammedi sesinin yükseldiği bir Camii yaptırmış ve adına Arap Camii demiştir.


Pertevniyal Valide Sultan Cami

Padişah II.Mahmud'un eşi Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından 1871 de Aksaray da Balyan ailesine yaptırılmıştır. Cami Hindistan'daki Tac Mahal'a benzemektedir.

Kumrulu Mescidi

İstanbul'un en eski Osmanlı eserlerindendir Rum kökenli Mimar Atik Sinan tarafından inşa edilmiş. bir çeşmesi vardır Mescidin köşesindeki akmayan küçük çeşmesinin ayna taşında bir çift kumru kabartması olduğundan halk arasında "Kumrulu Mescid" diye meşhur olmuştur.


Gürün Han Mescidi

İstanbul Eminönü Gürün Han Çarşısı'nın içindeki mescit anıtsal bir özellik taşımamasına rağmen, hanın dışarısındaki mimarisi ilginç bir görüntü sergiler

Davutpaşa Camii Davut Paşa Külliyesi,

İstanbul Davutpaşa'da, Hobyar Mahallesi Davutpaşa Medresesi Sokağı'nda yer alır. Külliye, cami, medrese, sıbyan mektebi, tabhane, çifte hamam, imaret ve çeşmeden oluşur. Sultan II. Beyazıt'ın veziri "Koca Davut Paşa" tarafından 1485 te yaptırılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra yapılan "yan mekanlı", "tabhaneli" veya "ters T planlı" camilerin son örneklerindendir.

Rum Mehmet Paşa camii

Üsküdar'da, Osmanlıdan kalma bir ibadethanedir. Rum asıllı Osmanlı veziri Rum Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Osmanlıda İstanbul'un Anadolu Yakası'na yaptırılan ilk camidir Yapımına 1469 da başlanan cami, 2 yıllık inşaatın ardından 1471 de ibadete açıldı., mimari olarak Bizans ve Osmanlı esintileri taşır. Kubbesi kiliseyi andırır.


Kubbesi kiliseye benzeyen Zeynep Sultan Camii

1769 da III. Ahmed'in kızı Zeynep Âsime Sultan tarafından Ayazma Camii'nin mîmarı Mehmed Tahir Ağa'ya yaptırılmış barok câmidir. Mîmârî tarzına bulunduğu mekân göz önüne alınarak karar verilmiştir. özel tarzı ve yapımında kullanılan malzemeler nedeniyle Bizans kiliselerini anımsatır.


Mimar Sinan'ın kendi ismiyle yaptığı Sinan Mescidi

Mimar Sinan adını taşıyan mescid, Fatih ilçesinde Akşemseddin caddesi Vatan caddesi tarafında yer alır. Fatih Fevzipaşa Caddesinden Vatan Caddesine inerken sol tarafda kalır. 2011 de restorasyon yapılmıştır.1573'de Koca Sinan, kendi hayratı olarak yapmıştır minaresinin şerefesine özenmiştir.

Küçükayasofya Camii

Küçük Ayasofya Camii. İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans İmparatoru Jüstinyen ve karısı Theodora tarafından 527-536 yıllarıında yaptırılan Aya Sergios ve Bachos Kilisesi 1497'de sultan II. Beyazıt tarafından camiye çevrilmiştir.
Buranın tarihi ayasofyadan eskidir

Takkeci İbrahim Ağa camii Takkeci İbrahim Ağa bu camiyi rüyasında görmüş ve inşa etmiştir

I. Abdülhamit Sebili, I.Abdülhamit Külliyesi'nin bir parçası olarak 1777 de, Mehmet Tahir Ağa'nın başmimarlığıında yapılmıştır. 1920 de Bahçekapı'da IV. Vakıf Han'ın önündeki cadde genişletilip Abdülhamit Külliyesi'nin yolunu tıkayan sebil sökülüp, Gülhane'deki Zeynep Sultan Camii'nin köşesine taşınmıştır.

Kemerhatun Camii Tarlabaşı'ndadır 1514 te Sultan Selim süt annesi Kamer Hatun için inşa ettirmiştir 19. yüzyılda harap olmuş Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Mimar Kemalettin Bey'e yeniden yaptırılmıştır.

Sokollu Mehmet Paşa Cami Camii Unkapanı Galata ayağının, Azapkapı semtindedir Mimar Sinan tarafından 1578'de Sokollu Paşa adına yapılmıştır. Selimiye Camii stilinde yapılan caminin altı mahzendir. Denize yakın camilerdendir temeli sağlamdır.

Kınalıada Cami Modern camilerin en klasiğidir Kınalıada Çarşı caddesinin doğusundadır. 1950 de adada cami olmadığı için, adanın Müslüman sakinleri, zamanın başbakanı Adnan Menderes'ten adaya bir cami isterler. Menderes, 1958'de Karaköy meydanında yerinden sökülen Karaköy Mescidinin adaya aynen monte edilmesini ister. Bu gerçekleşmez ve Kınalıada Camii derneği 1964'te mimarlar Turhan Uyaroğlu ve Başar Acarlıya Kınalıada Camii'ni yaptırırlar.

Cihangir Camii Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın genç yaşta ölen oğulları Şehzade Cihangir'in anısına, Mimar Sinan küçük, kare planlı ve tek kubbeli bir Cami inşa edmiş. Sonraki yüzyıllarda depremler ve yangınlarda onarılan camii kare planlı ve çift kubbelidir 1889 da Sultan II. Abdülmecit tarafından, ünlü mimarlardan Balyan ailesine yaptırılmıştır

Hidayet Camii II. Mahmud, Yeniçeriler'in 'batakhane' olarak kullandığı mekanı camiye çevirmiştir

Mahpeyker Kösem Sultan Cami  Cami, 1640 ta Sultan I. Ahmet'in eşi, Sultan IV. Murat'ın ve Sultan İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan tarafından yaptırılmıştır. Camiden başka, medrese, şadırvan, sebil mektep, çeşme ve çifte hamam bina edilmiştir. Avlunun etrafını, pencereli, kesme taştan bir duvar çevirmiştir. Cami halk arasında 'Çinili cami' olarak bilinir.


Kırmızı Minare Camii: ya da Kiremitçi Ahmet Camii, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Osmanlıdan kalma, tarihî bir ibadethanedir. Hasköyde, Yün-İplik Fabrikası'nın yanında; Rahmi Koç Müzesi'nin arkasındadır. 1591 de camiye adını veren Kiremitçi Ahmet Ağa tarafından yaptırılmıştır. Cami mimberi sarayda kapıcıbaşı Esedullah Ağa ve eşi tarafından eklenmiştir. 1889 da, III. Ahmet döneminde onarım geçirmiştir. Son onarım 1994 te Vakıflar Müdürlüğü tarafından yürütülmüştür.


Burmalı Mescid Camii: İstanbul'un Vefa semtindedir Osmanlı Mısır kadısı Emin Nureddin Osman tarafından 1540 yılında yaptırıldı. Minaresinin yivli görüntüsüyle "Burmalı" olarak anılmaktadır.
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Mübarek yerler
Kaynak kapodakyadayım.com


HACI BEKTAŞ VELİ TÜRBESİ VE MÜZESİ

Medeniyetler eşiği Kapadokya’yı keşfederken maneviyatı güçlü Hacı Bektaş Veli Türbesi’ni, ve Hacı Bektaş Müzesi’ni ziyaret etmeden geçmeyin diyoruz. Ağustosda Kapadokyada Hacı Bektaş Veli’yi anma amacıyla düzenlenen ve birçok festivali de kaçırmamanızı öneriyoruz.
Hristiyan Keşişlerin ve filozoflarla yüzyıllarca ilim yayan Kapadokya, İslam tarihinin en büyük düşünürlerinden Hacı Bektaş Veli’ye yurt olmuş. Bektaşi tarikatının kurucusu Hacı Bektaşın öğretileri ise Anadolu dışında Balkanlardan Ortadoğu’ya yayılmış. 13. Yüzyılda temeli hoşgörü olan, Allah, kul ve kainat sevgisiyle yoğrulmuş öğretilerin, 1948’deki İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’yle örtüştüğü görülmüştür

Nevşehir’deki Hacı Bektaş Veli Türbesi tarihsel bir yapı değil, etkisini günümüzde bile sürdüren Bektaşiliğin dünyaya yayıldığı merkezdir Türbe, dünyada da benimsenen inanç sembolleriyle şekillenmiş mimarisiyle Unescoya aday gösterilmiştir Osmanlının kuruluşunda ve Türklerin Anadolu’ya yayılmasında büyük etkisi olan Hacı Bektaş , bölgeye 13. yüzyılda Horasan’dan gelmiş. 1071 Malazgirt Savaşı ile Selçuklular Hristiyan ve de Ermenilerin inancına karşı çıkmamış hatta kiliselerine yardım edip kalkındırmıştır . Müslümanlığı yaymak için Hristiyanlık merkezi olan bölgelere Müslüman alimleri yerleştirmiştir Müslüman alimlerden biri Mevlana Kapadokya’nın güneybatısında, Hacı Bektaş Veli ise kuzeybatısında merkez olmuştur

dünyaya hoşgörü yayan yerlerden biride Kapadokyadır. Selçuklulardan sonra Hristiyanlık ve Müslümanlık böylesine iç içe görülmemiştir
Hacı Bektaş Veli Türbesi sadece ebedi istirahatgah değil, aynı zamanda bir ‘Pir Evi’ ve diğer pirlerin hikayeleriyle de bezeli 3 ana bölüme ayrılmış Hacı Bektaş Müzesi’nden oluşur.  Dergahın ve türbenin içindeki külliye 1964 te müzeye dönüştürülmüş. Etnografya müzesi gibi düzenlenmiş külliyede sadece mimari ve sanat değil, Bektaşilerin günlük yaşamında kullandıkları eşyaları, hat örneklerini el yazmalarını görebilirsiniz. Bektaş Müzesi’ndeki külliye tarzı mimari Türklerin eski saraylarında da görülen 3 avlulu bir düzende, nadar Dergah ve Hazret Avlusu gibi yapılarla çevrilmiş. yapılardan her biri Pir Evi’nin ihtiyaçlarına göre ‘ocak’ gibi teşkilatlandırılarak ‘at evi’, ‘ekmek evi’, mihman evi gibi farklı birimlere ayrılmıştır

Birimlerin başlarında bir baba ve maiyetinde ‘canlar’ diye anılan dervişler bulunurmuş. Birimlerin başındaki babalar Pir Evi’ndeki Dede Baba’nın maiyetine tabiymiş. Hacı Bektaş Veli Türbesi’nin güneyindeki 1. avlu ‘Altın Avlu’ anlamına gelen Nadar Avlusu. Büyük bir bahçe gibidir Osmanlı mimarisi tarzındadır 1963 te Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarılmış. Onarımdan önce kapı üzerinde ‘Burası aşıkların kabesidir. Eksik gelen tamam olur’ yazan bir kitabe bulunurmuş. Yanında güvercinlik bulunan kapıdan girildiğinde görülen yapılar yolcu ağırlamak ve ihtiyaç üzere yapılmış. Kerpiç tuğla, moloz taşlarla örülmüş duvarları ve ahşap çatılarıyla günümüze kadar gelemese de hepsi hizmet vermiş. Mihman Evinde misafir ağırlanmış At Evi ahırlardan oluşurmuş avludaki kiler Aş Evi ve Ekmek Evi denilen fırın Nadar Avlusu’nda konuşlanmış.

Nadar Avlusu’nda  en dikkat çeken yapı Feyzi Baba Çeşmesi olarak anılan Üçler Çeşmesi. anıtsal çeşmeyi 1902 de Sadrazam Halil Paşa’nın zevcesi Fatma Nuriye Hanım yaptırmış. Renkli taşlarıyla göze çarpan çeşmede ise Arapça kitabeyle birlikte altıgen yıldız şeklindeki Mühr-ü Süleyman motifi bulunmakta.  Mühr-ü Süleyman motifi Selçuklu ve Osmanlıda kılıçlarda, sancaklarda, mezar taşlarında ve cami duvarlarında kullanılmakta olup, gücü, ve bereketi simgelermiş. Nadar Avlusu’nda gezerken Hacı Bektaş Veli ve dervişlere ait derin düşüncelere daldıran güzel satırlarla karşılaşacak, kuzeyindeki kırmızı kesme taşlarla yapılmış duvarda bulunan Üçler kapısından Dergah MeydanAvlusu’na geçeceksiniz.

Dergah Avlusu Avluda ilk göze çarpan, 1906-1908 yıllarında Beyrut Valisi’nin eşi tarafından yapılan kare havuz. Üçler Kapısı’na bakan havuz da üçgen bir alınlık ve üzerinde 12 dilime ayrılmış Hüseyni Tacı ile 12 mısralı bir kitabe bulunur. Dergah Avlusu’nda ayakları kesme taşlara oturtulmuş 15 adet kemer göreceksiniz. Dergah Avlusu’ndaki yapılar ise Aslanlı Çeşme, Camii, Dergah, Kiler, Meydan Evi, Aş Evi, Mihman Evi ile Dedebaba Köşkleri. Aslanlı Çeşme’ye adını veren Aslan heykeli İskenderiye mermerinden yapılmış ve 1850 de dergaha getirilip çeşmeye dönüştürülmüş. Hacı Bektaş Türbesi’ni ziyaret eden herkesin bu çeşmenin suyundan içmeden gitmez
Aslanlı Çeşme’nin hemen önündeki mezarın kahve yaparken gürültü yaptığını ve dergahın sükûnetini bozduğunu düşünen ‘Kahveci Baba’ adında bir dervişe ait olduğu sanılır. mezarının ayakaltı bir yerde olmasını kendisi vasiyet etmiş. 2. avlunun en önemli yapılarından biri de Aş Evi.

Aş Evi’nin ortasındaki kara kazan yeniçerilerce kutsalmış. Aş Evi’nin karşısında Meydan Evi bulunuyor. Meydan Evi’nin oturmak için serilmiş postları 12 imamı, tavanı 7 kat gökyüzünü temsil ediyor.  Burası eskiden Bektaşi yoluna girenlerin kabul törenlerinin yapıldığı evmiş. Hacı Bektaş Türbesi’nin en dikkat çeken özelliği alçak kapılar Kapıların eğilmeden geçilemeyecek kadar alçak yapılmasının anlamı başın eğilerek tevazu gösterilmesi. Giderken de kapıdan odaya sırtını dönmeden çıkılıyormuş. Avluda kısa minaresiyle dikkat çeken Dergah Camii 1827 de 2. Mahmut tarafından Kesme taştan yapılmış

Hazret Avlusu 2. avludan 3. avluya geçiş çift kanatlı Altılar Kapısı’ndan yapılır. Kapıdan girişte 1919 da dergaha geldiğinde dinlenen bir Atatürk rölyefi vardır Hacı Bektaş Türbesi, doğusunda Balım Sultan Türbesi ve dergah çalışanlarının mezarları bulunmakta. Bu bölüm sekizgen külliyenin çekirdeğini oluşturur. Balım Sultan Türbesi’nde güvercin ve ejder figürlerinin olduğu büyükçe bir şamdan bulunur. Türbenin kuzeydeki kenarında bulunan mezar Balım Sultan’ın ölümüyle yerine geçen Kalender Çelebi’ye ait. Kalender Çelebi’nin Balım Sultan’ın oğlu veya torunudur
Balım Sultan Hacı Bektaş Veli’den sonra Bektaşiliğin en önemli ikinci ismi. Tarikatın bağımsızlaşmasında ve yaygınlaşmasında çok büyük etkisi olmuş. 2. Pirdir dergah içinde ‘evlenmeme’ kuralını koyarak ‘Mücerret Dervişlik’ sistemini kurmuş. Türbesinin önündeki asırlık karadut ağacı ise Hacı Bektaş Veli’ye gölge ettiği düşünülen ağaç olduğu için kutsal bir yere sahip.

Hazret Avlusu’ndaki Hacı Bektaş Veli Türbesi Pir Evi’ne, Ak Kapı denilen mermer taştan yapılmış bir kapıdan girilir. Hacı Bektaş Veli Türbesi’nde ‘Gök Eşik’ denilen kapı eşiklerine basmadan geçilir. Çünkü türbeyi yapan kişi bu kapı eşiklerinde yatıyor. Bu kişi çatıda çalışırken kayıp düşen, düşerken de ‘Yetiş ya mübarek Pir’ diye bağırdığında yere pamuk düşermiş gibi inen Yanko Medyan. Bu olaydan sonra Pir’in yoluna girdiği, Pir’i görmeye gelenlerin çiğneyeceği yere, kapısının eşiğine gömülmeyi vasiyet ettiği söylenir. Kapıdan girdiğinizde ortada Hacı Bektaş Veli’nin  sandukasını sağ tarafda ise  çilehaneyi  göreceksiniz.

‘Kızılca Halvet’ denilen Çilehane Allah’la yakınlaştıran, dua edilen 2 x 3 metrelik hücre odası loş ve karanlık oda sadece duvarın yükseğindeki pencereden ışık alıyor. Bu oda Hacı Bektaş Veli’nin 40 gün 40 gece kapanıp ibadete durduğu en eski külliye yapısı Sadece bir şamdan ya da kandil koymak için ufak bir nişi olan ve başka eşya barındırmayan çilehaneye yemek ve su da kapıdan verilirmiş. Çilehaneden sonra Osmanlı ve Karamanoğlu mimarisinden izler taşıyan Kırklar Kapısı’ndan geçip, geniş bir salona Kırklar Meydanı’na ulaşıyorsunuz. burada dervişlere eğitim verilirmiş. kalem motifleriyle kaplanmış duvarları ve ahşap süslemeli tavanı etkileyici. Tabaklanmış ceylan derisi üzerine Hz. Ali’nin yazdığına inanılan Kuran-ı Kerim’den bir parça, Kırkbudak Şamdanı, Hacı Bektaş Veli’nin sandukasının orijinal gümüş kapısı da Kırklar Meydanı’nda bulunuyor.

Güvenç Abdal ve ailesinin birbirine bitişik 3 sandukası ve diğer erenlerin mezarları bu bölümde .Güvenç Abdal  bir şairdir ve gerçek adı Genç Abdal’dır. Hacı Bektaş Veli kendisine çok güvendiği ve ‘güvencim’ dediği için Güvenç Abdal olarak anılır. Hacı bektaş kendusine çok güvenirmiş ve Horasan’a önemli bir alacağı için yollamış. Güvenç Abdal borcu alınca hemen dönmemiş, dünyanın en güzel kadını için emaneti harcayıvermiş. dünya güzeli kadın Güvenç Abdal’a aşık olunca Pire gidip evlenmişler. Bağlılığı, sadakati kısacası güveni simgeleyen Genç Abdal’ın kerametini anlatan birçok rivayet vardır Güven kelimesinin Güvenç Abdal’dan dilimize girdiği söylenenler arasında. Hacı Bektaş Veli Türbesi’nin kızlar kümbeti denilen Güvenç Abdal, eşi ve hizmetçisinin yattığı sandukalar külliyeye sonradan eklenmiş. Vefatından sonra bulunduğu köye de adı verilen Hacı Bektaş Türbesi Nevşehir’e 60 km. Ankara – Kırşehir – Nevşehir yolu üzerinde. Alevilerin ve Sünnilerin uğrak yeri olan türbe ve müze, Hacı Bektaş ilçesinin tam merkezinde

Delikli Taş (Çilehane)

Hacı Bektaş’ın 3 km. doğusuna düşen Delikli Taş Mağarası meyilli bir tepededir Mağara günahtan arınma mabedidir Hacı Bektaş Türbesi’ne gelenler buraya uğramadan geçmez Hacı Bektaş Veli’nin halvete kaldığı bu mağaranın girişi bir insanın rahatlıkla geçebileceği genişlikteyken dışarı çıkarken darlaşan bir yerinden geçmek için günahsız olmak gerekiyor. İçinden geçerken yardım alınmayan bu deliği ziyarete gelen erenlerin içerisini karanlık bulup yakınması üzerine Hacı Bektaş yumruğuyla açmış. Kutsallığından dolayı delikten geçemeyenler sadece adakta bulunarak delikten geçebileceklerine inanıp, adak kurbanlarını burada kesiyo Hacı Bektaş Veli heykeline taş yerleştirip dilek dileyenler, dileklerinin kabulüne inanıyor. Sonrasında boş araziye çıkıp üst üste 3 veya 5 taş koyup yine dilek diliyor ve dua ediyorlar.

Tepenin üzerindeki kutsal sayılan Minder ve Kulunç Kaya da isimlerini şekillerinden almış. Minder Kaya’da Hacı Bektaş Veli’nin oturup dinlendiği, Kulunç Kaya’da ise sırt ağrılarına iyi gelen bir tılsım olduğuna inanılıyor.  Delikli Taş’ın bulunduğu tepeye yakın kemerli çeşme Zemzem Çeşmesi olarak anılıyor. suyunun birçok hastalığa şifa olduğu söylendiğinden gelenler kana kana sudan içiyor. Tel örgülerle koruma altına alınmış Delikli Taş’ın girişindeki Ozanlar Yolu’nda Alevi – Bektaşi birçok ozanın heykelleriyle karşılaşıyorsunuz. Yolun sonunda  2 Temmuz 1993’de yakılan Sivas Madımak Otel’in anısına yapılmış Ozanlar Anıtı ile tarihe yolculuk yapıyorsunuz. Anfi tiyatro önünde bulunan İnsanlık Anıtı, İz Bırakan Aydınlar mezarlığı da Delikli Taş’a geldiğinizde kapılacağınız duygu selinin parçası.Yaşarken de, öldüğünde de insanlığa öğretileriyle ışık tutan Hacı Bektaş Veli’nin birçok sözüyle bezeli külliyede yer yer derin düşüncelere dalacak, büyük dersler bulacaksınız. Her yeri ayrı önem taşıyan coğrafyayı sindirerek gezmeniz dileğiyle…

 
kaynak türbe.gen.tr

Hacı Bayram Veli Türbesi

Hacı Bayram Veli Türbesi: Ankara'nın Altındağ ilçesinin Ulus semtindedir. Hacı Bayram Veli (HZ) Camii' nin bahçesinde  yatmaktadır. Türbe mihrap duvarına bitişiktir. 1429-30 yılında yapılmıştır. Türbenin üstü kurşun kubbe ile örtülmüştür.kubbe kalem işleriyle süslenmiştir. Kubbe içinde sekiz kez ''La ilahe illallah ül Melikül Hakkul Mübin '' yazmaktadır. Sekizgen ve kare plana sahiptir. Ahşap türbenin iç ve dış kapıları, türbeyle aynı tarihte  15.yüz yıl da yapılmıştır. kapılar Etnografya Müzesindedir. Dış kapıda kufi yazıyla ''Eğer dünya bir kişi için devam etseydi onda ebedi kalacak kişi ancak Allah'ın Rasulü (Hz. Muhammed) olurdu.'' yazmaktadır.Dikdörtgen iç kapı kanatlarında ''Allah'' ve ''Muhammed'' yazmaktadır. Üst kısmında ''Allah'ın veli kulları var ya; işte onlar için ne korku ne de hüzün vardır. '' (Yunus Suresi 62.ayet) yazmaktadır.

Hacı Bayram Veli Hz türbesinde kendi sandukasıyla birlikte 9 sanduka bulunur Türbeye giriş batıdan olmaktadır. Türbenin güneyinde  Osman Fazıl Paşa'nın Türbesi vardır. Camii avlusu ise türbenin batısındadır.  Türbe ve camii açıktır.
Hacı Bayram Veli (Hz); Asıl adı Numan bin Ahmet'tir. Anadolu'da yaşamış önemli şair ve tasavvufçulardandır. Bayramilik tarikatının kurucularındandır. Ebu Hamiduddin'den ders almıştır. müderrislik yapmış bir alimdir.
Akşemsettin, nin hocasıdır. Hacı Bayram Anadolu'nun birlik ve beraberliğinde etkili olmuştur. Hocasının vefatıyla Ankara'ya yerleşmiş ömrü boyunca İslamiyet için çalışmış ve Ankara'da vefat etmiştir. (Hayırla yad ediyoruz.)

Hacı Bayram Veli Camii;

1427-2428 yıllarında, mimar Mehmet Bey tarafından yapılmıştır. Uzunlamasına dikdörtgendir Taş kaideli, tuğla duvarlı çatısı kiremittir. Zemin katında dört adet çilehane bulunur Pencereler kesme taştır.Alt ve üst pencerelerin arasına '' Lailahe illallah Muhammeden rasulullah'' ve ''Ya Veliyallah'' yazıları sonradan eklenmek suretiyle yazılıdır. Cami alçı,ahşap ve çini süslemelerle sanatkarane donatılmıştır. Ahşap tavanı çiçek işlemeleriyle süslenmiştir.Duvarlar pencerelerin üstlerine kadar çinilerle süslüdür. Caminin iki şerefeli minaresi vardır. İki  şerefenin Hacı Bayram Veli'ye olan saygıdan dolayı yapıldığı düşünülür Türbenin doğusunda Augustos tapınağı vardır. Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından 14 Şubat 2011 'de son restorasyonla hizmete sunulmuştur.


Kaynak yaylalife.com

ÇANAKKALE ŞEHİTLİK GEZİ REHBERİ

Avrupa ve Asya'yı birleştiren Marmara ve Ege Denizini bağlayan; Çanakkale savaşlarının en kanlı muharebelerinin cereyan ettiği çok sayıda şehitlik, anıt ve mezarlıkların bulunduğu Gelibolu Yarımadası Adım adım gezin her karışında binlerce şehidimizin yattığı Tarihi ve Manevi Çanakkale'mizi gezip tanıyın Çanakkale merkezdeki  Feribot iskelesinden feribot ile ECEABAT a indiğinizde Tarihe saygı parkı ve anıtını göreceksiniz. parkta  ziyaret edeceğiniz tüm noktaların minyatürü var
Gelibolu Yarımadasına girerken sizi ilk karşılayacak olan şey "DUR YOLCU" yazısıdır.

1- ANA TANITIM MERKEZİ : Sesli ve görsel olarak savaşın anlatıldığı tanıtım salonu. 3 boyutlu görüntüler ve salonlarda mevcut. Ancak malesef amatör kalıyor. Sinema salonu ve kafeteryası mevcut. çıkışta Şehitlerimize ait eşyalarda olmak üzere küçük bir müze mevcut.

2- ÇAMBURNU SOSYAL TESİSLER VE MÜZE : Eceabat ilçesine 1 km mesafedeki Çamburnu mevkiinde.  Gelibolu Tarihi Milli Parkı bu kalenin içindedir 19 Şubat 1807 tarihinde donanmasıyla Çanakkale Boğazını geçen İngiliz Amirali Duekworth on gün boyunca İstanbul’u kuşatıp başarılı olamayınca geri dönmüş Çanakkale Boğazından çıkarken iki İngiliz kalyonu Çamburnu Kalesindeki toplarla batırılmıştır. Yüzyıllarca İngiliz donanmasının en çok kin duyduğu kale burası olmuştur. İngilizler I.Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros ateş-kes antlaşmasına dayanarak 09 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazını işgal etmişdir.Bu işgal sırasında 1807 yılının intikamını  Çamburnu Kalesi’nin Kitabesini söküp götürerek almaya çalışmışlardır. Ancak Çanakkale Boğazında dalgalanan Türk bayrağı Tüm düşmanlarımıza verilecek en güzel cevap olarak semalarımızda dalgalanmaktadır

3- KİLİTBAHİR KÖYÜ, KALESİ VE NAMAZGAH TABYASI : Namazgah Tabyası Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. 1915 Çanakkale savaşları'nda Tabyada toplam 16 top bulunmakta idi. Çanakkale Boğazı'nın  en büyük tabyasıdır. Bu alanda askerler toplu olarak namaz kıldıklarından "NAMAZGAH" olarak isimlendirilmiştir.

4- Rumeli Mecidiye Tabyası ve Şehitliği ve Seyit Onbaşı Heykeli : Şehitlik, Rumeli Mecidiye tabyası girişindedir. 18 Mart 1915 Boğaz Savaşında şehit olan Ispartalı Ali Çavuş,İvrindili İsmailoğlu Mehmet, Mustafa oğlu Süleyman ve şehit 13 Türk topçusu yatmaktadır. Bu tabyada 215 okkalık ( 275.8 kg) top mermisi taşıyan EDREMİT'li Seyit onbaşının tabyasıdır. 18 Mart 1915 Boğaz savaşında 275 kg. mermiyi sırtında taşıyarak, İngilizlerin Ocean zırhlısını vuran Kahraman Seyit Onbaşı bu tabyada 3. topun başında görevliydi.

5-Havuzlar Şehitliği:  Kerevizdere’de şehit olan subay ve askerlerimizin anısına,Çanakkale Şehitlerine Yardım Derneği tarafından 1961 de yapılmıştır. 6 mt. yüksekliğindedir. Anıtın üzerinde; 2.Tümen Kurmay Başkanı Yzb. Kemal, 126.Alay Yaveri Selanikli Mülazım İsmail,Kırşehirli İbrahimoğlu Hüseyin Çavuş, Nasuh Onbaşı,Kelecikli İbrahimoğlu Hüseyin, Eskişehirli Mehmetoğlu Abdurrahman,İnegöllü Mehmetoğlu Mustafa,Ankaralı Kadiroğlu Sadık,Konyalı Mikailoğlu Şerif Ali, Çankırılı Elvanoğlu İbrahim’in adları yazılıdır. 18 Mart Boğaz Savaşında 4 adet 12 cm. muhasara topunun bulunduğu,savaşda askerin cepheden geri döndüğü ve cepheye sevk edildiği çok önemli bir lojistik merkezidir. Bu mevki seyyar sargı yeri olarak da kullanılmıştır.

6-Soğanlıdere  Şehitliği:  Şehitlikler tepeden bakıldığında ay-yıldız şeklinde görülür. Mezar taşları asker miğferi şeklinde sembolize edilmiştir. askerlerimizin tek tek isimleri mermerlere işlenmiştir.Soğanlıdere Şehitliğinde 600 şehidimiz yatmaktadır.

7-Şahindere   Şehitliği:  İsmi belirlenebilen 1969 şehidimizin ve belirlenemeyen  diğer şehitlerimize yapılmıştır. bu bölgede 10 binden fazla evladımız 5 temmuz 1915 te yapılan muharebede şehit düşmüştür.  Mülazım-ı Sani Mustafa efendinin demir kafesli şehitliği buradadır. şehitlik aynı zamanda bölgedeki sargı yeriydi.

9- Şehitler Abidesi (Mehmetçik Şehitler Abidesi ): Tüm Çanakkale şehitleri adına dikilen bir anıttır. 41.7 Metre yüksekliğindedir. Seddülbahir bölgesinde  Hisarlık Tepe üzerinde Türk milletinin yardım ve destekleri ile yapılmıştır.. Tavanının iç kısmına mat cam seramiğinden Türk Bayrağı mevcuttur

11- Ertuğrul Koyu ve Yahya Çavuş Şehitliği: 25 Nisan 1915 sabahı Ertuğrul koyundan çıkartma yapan düşmanın 3 alay kuvvetine, 63 kişilik kahraman Türk evlatları ile Gün batana kadar karşı koyan Ezineli Yahya Çavuş ve arkadaşlarının Tarihe sığmayan kahramanlık nişanlarını taşıdıkları yerdir.

12-Son Ok Anıtı:  Alçıtepe Köyü ile Zığındere Sargı Yeri Şehitliği arasında, köy mezarlığının dışındadır. Kirte Muharebeleri Şehitlerine yaptırılmıştır. 07 Haziran 1915’te kazandığımız III.Kirte Savaşı Zaferini sağlayan 120 mm. Topçu bataryamızın süngü hücumunda 9000 şehit verilmiştir.
1915 Çanakkale Savaşlarında burasının 5.Topçu Alayı 2. Batarya olduğu, İngilizlerin Zığındere’den şiddetli saldırısı üzerine topçu Grup Komutanı Alman Binbaşı Binhold, buradaki batarya komutanı Teğmen Arif’e (Tanyeri) “toplarınızı tahrip ederek geri çekiliniz” emrini vermiştir.Emre uymayan Teğmen Arif,elde kalan  topları ateşler ve ingilizleri tarumar eder. Ardından topçu erler ve 150 askerle buradan Zığındere yönüne süngü hücumu yaptırır. Büyük bir zaferle Alçıtepe’yi kurtarır. Güney Cephesinin kaderini tayin eder.

ığındere ve Sargı Yeri Şehitliği:
Nuri Yamut Şehitliği:  
Gözetleme Tepe Şehitliği:  
Kabatepe Dinlenme Tesisleri:  
Mehmetçiğe Saygı Anıtı: 
Karayörük Deresi Şehitliği: 
Kanlı Sırt Yazıtları:
Kırmızı Sırt, 125. Alay Siperleri ve Tüneller: 
Çataldere Şehitliği ve Yb. Avni Bey Mezarı : 
-Kesikdere Şehitliği: 
Bomba Sırtı ve 27. Alay Siperleri: 
24-57.Alay  Şehitliği: 
Mehmet Çavuş Anıtı: 
Arıburnu Yarları, Cesaret Tepe ve Korku Deresi: 
Talat Göktepe Anıtı: Conk Bayırı ve ATATÜRK Anıtı: 
Kemal Yeri: Kabatepe Simülasyon Merkezi: 
Kocadere  Şehitliği: ATATÜRK Evi, Bigali Köyü:  Anafartalar Şehitliği: 
Kireçtepe Jandarma  Şehitliği: Akbaş  Şehitliği: 

Doğal ve kültürel değerleriyle dünya savaşında büyük önem taşıyan ve Mustafa Kemal komutasındaki Türk ordusunun dünyayı şaşırtan cesaret ve kahramanlıklarının sergilendiği Çanakkale Savaşlarından taşıya bu alan anıların koruması amacıyla 1973 te Milli Park ilan edilmiştir. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, ilimizin en önemli gezi yerlerindendir. Seddülhabir Köyü çevresindeki Tekke ve Hisarlık Burunları, Ertuğrul, Morto, İkiz koyları, Alçıtepe, Kerevizdere, Zığındere ile kuzeydoğudaki Arıburnu, Conkbayırı, Kocaçimen, Kanlısırt, Anafartalar ve Suvla koyları, savaşın geçtiği alanlardır. Çanakkale Savaşlarında büyük cesaret göstereren şehit olan birlik ve şehitlerimiz adına bugün Gelibolu Yarımadasında çok sayıda şehitlik vardır. 

Her biri ayrı kahramanlık örneği olan şehitliklerin en önemlisi Morto Koyu'nda, Hisarlık tepe üzerindeki tüm şehitlerimizin anısına dikilen ÇANAKKALE ŞEHİTLER ABİDESİ'dir. Gelibolu Yarımadasında Çanakkale Savaşlarında hayatlarını kaybeden yabancı askerler için de anıt ve mezarlıklar vardır. 


Kaynak bizevdeyokuz.com

SARIKAMIŞ

Sarıkamış’ın altın çağını Rus etkisinde yaşamış Sarıkamış ve Kars merkezi Rus etkisi yoğun olarak gözlemleniyor o dönemden kalma birçok tarihi yapının var Çar Nikola Köşküde bunlardan.
Sarıkamış’ın, ilkokul sıralarında tarihte ve kitaplarda okuduğumuz, herkesi derinden etkileyen hüzünlü bir boyutu var ve hatırlatmadan geçersek o günlerde Sarıkamış’taki şehitlerimize saygısızılık etmiş oluruz. Şehitlikten geçerken fatiha okuyalım
Sarıkamış Harekatı, 1. Dünya Savaşında, Kafkas Cephesi’nde, 22 Aralık 1914 – 9 Ocak 1915 tarihleri arasında 23.000 Türk askerinin dondurucu hava koşullarında ve Rusya ile zor şartlarda süren kara çatışmalarında hayatını kaybettiği olaydır Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinde yaşadığı en acı yenilgilerden biridir

Enver Paşa’nın emriyle başlayan ve amacı Kars, Ardahan, Artvin’i Rus hakimiyetinden kurtarmak olan harekat, 18 gün sürdü. askerler, dondurucu havada yaya veya atlarla, kısıtlı erzak ve silahla ilerleyebildikleri kadar ilerlediler en sonunda Allahuekber Dağları geçit vermedi. harekat sonrasında Enver Paşa sansür uygulamıştır Günümüzde birçok belgesel ve film çekilsede sansürü yüzünden halk yaşananları yıllar sonra öğrenebilmiştir. 2008 yapımı, Özhan Eren ve Murat Saraçoğlu yönetmenliğindeki 120 adlı filmi izleyin

Sarıkamış Kayak Merkezi’nde Kış Tatili Yapın

Türkiye’de Sarıkamış diye bir yer varken Uludağ, Kartalkaya, Kartepe’ye söz düşmez ama İstanbul’a yakınlık ağır basıyor sanırız. burası, snowboardcuların ve offpistçilerin rüyası kristal karın yılın 141 günü yerden kalkmadığı, 70 m genişliğindeki uzun pistlerde rahat rahat kayabilirsiniz, sıkış tıkış yaşamadan telesiyej bekleme sırası sucuk ekmek sırası derdi yaşamadan en önemlisi fahiş fiyatlar görmeden kar tatili keyifine varabildiğiniz bir kayak merkezi. yeni başlayanlar ve profesyoneller için uygun pistleri, kayak malzemesi kiralama özel ders alma olanakları var.

Sarıkamış Kış Oyunları Festivali’nde Karda Kışta Oyunlara Katılın

Her sene Şubatda, Sarıkamış Kayak Merkezi karda kışta oyun diyor. 3 güne yayılan festivalde, offroad ralli, kaşar kovalamaca, uzaktan kumandalı araç yarışları ve snowboard & kayak yarışları gibi kar üzerinde birçok oyun ve yarışma gerçekleştiriliyor. bu festival başka festivallere benzemiyor. bu festival -30’larda gerçekleştirilip insanda bağımlılık yapıyor. Sarıkamış Kış Oyunları Festivali’nin 2017 de 4.’cüsü gerçekleştirildi. İnsanlar soluğu Sarıkamış’ta aldı

Sarıkamış Kültür Evi

Sarıkamış Kültür Evi, müzisyen olan Rasim Kaya’nın emekleriyle kurulup yaşatılan bir restoran. geleneksel Kars mutfağını deneyebilirsiniz, eski Sarıkamış evlerinden eşyalar ve Rus döneminden kalma silahlar gibi tarihi objeleri görebilirsiniz bir Yöresel yemekleri bulabilirsiniz burada çoban kavurmadan şaşmayın.

Katerina’nın Av Köşkü’nü Ziyaret Edin

Katerina’nın Av Köşkü, Sarıkamış’ın sembolü Sarıkamışa 1 km uzaklıkta, orman ve karların içinden yükselen, Peri masallarından fırlama bir yapı. 19. yüzyıl Baltık mimarisinin Kars’daki en güzel örneği. burayı Rus Çarı 2. Nikola hasta oğlu için inşaa ettirmiş halk ismini eşi Katerina’ya uygun görmüş. 28 odalı taş temelli ahşap eklemeli bina, uzaktan büyüleyici görünse de ne yazık ki yakından harap durumda. bir an önce restorasyon gerekiyor. burası sadece Sarıkamış değil tüm Kars adına çok önemli bir turistik değer. Yapımında hiç çivi kullanılmamış bugüne kadar ayakta kalabilmiş olması hayranlık verici. Av köşkünün müşteminatı da halk arasında Şişman Köşk olarak bilinir. küçük ahşaptan sevimli bir evcik.


Sarıkamış Şehitleri Yürüyüşü’ne Katılın

Sarıkamış’ta her sene Ocak ayının ilk haftasında, Kars Belediyesince, Sarıkamış Şehitleri’ni Anma Günü düzenlenmekte ve şehitlerin anısına, onların ilerlediği son nokta Allahuekber Dağları’na doğru bir meşaleli yürüyüş düzenlenmekte. anma gününde çeşitli mekanlarda bir dizi etkinlikler oluyor.

Kars Merkez

biraz vaktiniz varsa ve bunu Karsa ayırabiliyorsanız, yapılacaklar listenize mutlaka Kars mutfağı’nın yemeği tandırda kazı ekleyin. Ayrıca Kars’ın Baltık mimarisi binalarını sokaklarını, Fethiye Cami ve Kars Kalesi’ni gezin merkezde bir gün kalacaksanız aşıkların saz eşliğinde yaptıkları aşık atışmasını kaçırmayın

Ani Harabeleri

vaktiniz varsa, Türkiye’nin Ermenistan sınırındaki antik kent Ani’yi görün M.Ö. 5000’lerden kalma Ani Harabeleri, en parlak zamanında dünyanın en büyük dört şehrinden biri olmuş Kars merkeze 42 kilometre

Çıldır Gölü’nde Balık Avı

Kars’ta yapılacak şeyler arasında en ilginç olanı açık ara donmuş Çıldır Gölü’nde buz balıkçılığı. 1965 metredeki donmuş Çıldır Gölü’nde balık tutun
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.