You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Hergün Bir Hadis ve Şerhi

Hergün Bir Hadis ve Şerhi

Cezalı Üye
Hergün Bir Hadis ve Şerhi


İman'ın Şartları

"حَدَّثَنِي أَبِي عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ قَالَ بَيْنَمَا نَحْنُ عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ يَوْمٍ إِذْ طَلَعَ عَلَيْنَا رَجُلٌ شَدِيدُ بَيَاضِ الثِّيَابِ شَدِيدُ سَوَادِ الشَّعَرِ لا يُرَى عَلَيْهِ أَثَرُ السَّفَرِ وَلا يَعْرِفُهُ مِنَّا أَحَدٌ حَتَّى جَلَسَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَسْنَدَ رُكْبَتَيْهِ إِلَى رُكْبَتَيْهِ وَوَضَعَ كَفَّيْهِ عَلَى فَخِذَيْهِ وَقَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي عَنِ الإِسلامِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الإسلامُ أَنْ تَشْهَدَ أَنْ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَتُقِيمَ الصَّلَاةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ وَتَحُجَّ الْبَيْتَ إِنِ اسْتَطَعْتَ إِلَيْهِ سَبِيلا قَالَ صَدَقْتَ قَالَ فَعَجِبْنَا لَهُ يَسْأَلُهُ وَيُصَدِّقُهُ قَالَ فَأَخْبِرْنِي عَنِ الإِيمَانِ قَالَ أَنْ تُؤْمِنَ بِاللَّهِ وَمَلائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَتُؤْمِنَ بِالْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ قَالَ صَدَقْتَ قَالَ فَأَخْبِرْنِي عَنِ الإِحْسَانِ قَالَ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ قَالَ فَأَخْبِرْنِي عَنِ السَّاعَةِ قَالَ مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ قَالَ فَأَخْبِرْنِي عَنْ أَمَارَتِهَا قَالَ أَنْ تَلِدَ الأَمَةُ رَبَّتَهَا وَأَنْ تَرَى الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ الْعَالَةَ رِعَاءَ الشَّاءِ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ قَالَ ثُمَّ انْطَلَقَ فَلَبِثْتُ مَلِيًّا ثُمَّ قَالَ لِي يَا عُمَرُ أَتَدْرِي مَنِ السَّائِلُ قُلْتُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ قَالَ فَإِنَّهُ جِبْرِيلُ أَتَاكُمْ يُعَلِّمُكُمْ دِينَكُمْ "



Ömer b. Hattab (r.a) şöyle demiştir:

«Bir gün biz Rasulullah (s.a.s)'in yanında iken, elbisesi bembeyaz, saçları kapkara, üzerinde yolculuk eseri görülmeyen, hiçbirimizin tanımadığı bir adam geliverdi. Rasulullah (s.a.s)'in yanına oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini dizlerine koydu ve:

«Ey Muhammed! Bana İslam'dan haber ver» dedi. Rasulullah (s.a.s):

«İslam; Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in Allah'ın rasulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, ramazan ayında oruç tutman ve gücün yettiği takdirde haccetmenden ibarettir» buyurdu. Adam:

«Doğru söyledin» dedi. Biz buna hayret ettik. Hem soruyor hem de onu tasdik ediyordu. Adam devam ederek:

«Bana iman nedir, anlat!» dedi. Rasulullah (s.a.s):

«İman; Allah'a, meleklerine, kitablarına, nebi ve rasullerine, ahiret gününe ve bir de hayır ile şerrin Allah'ın takdiriyle olduğuna inanmandan ibarettir» diye cevab verdi. Adam:

«Doğru söyledin» dedi ve:

«İhsan nedir?» diye sordu. Rasulullah (s.a.s):

«İhsan; Allah'ı görür gibi O'na ibadet etmendir. Çünkü sen O'nü görmesen bile O seni görür» buyurdu. Adam:

«Bana kıyametin ne zaman kopacağından haber ver» dedi. Rasulullah (s.a.s):

«Bu konuda sorulan sorandan daha bilgili değildir» dedi. Adam son olarak:

«Onun (yani kıyametin) alametlerinden bana haber ver» dedi. Rasulullah (s.a.s):

«Cariyenin efendisini doğurması, ayakları çıplak deve çobanlarını yapılarının yüksekliğiyle övünür ve yarış eder oldukları halde görmendir» buyurdu. Sonra bu adam gitti. Ben de Rasulullah (s.a.s)'in yanından bir müddet ayrıldım. Sonra yanına döndüğümde Rasulullah:

«Ey Ömer! Soranın kim olduğunu biliyor musun?»

diye sordu. Ben de:

«Allah ve Rasulü daha iyi bilir» dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):

«O, Cebrail'dir. Dininizi öğretmek üzere size geldi» buyurdu. (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1-a) Allah'a İman: Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. O'nun varlığı ve sıfatlan hiçbir mahluğunkine benzemez. O tektir. Fakat bu teklik sayı yönüyle değil, eşi, ortağı, dengi ve benzeri olmaması yönüyle tekliktir. Yani; tüm mahlukatın yegane yaratıcısı, sahibi, rızık vericisi, terbiye edicisi O olduğu gibi, yarattıkları üzerinde tasarruf hakkına sahip olan, onların yaşamlarını düzenleyici emir ve yasakları bildiren yegane teşri (kanun koyma) mercii, göklerde ve yerde kanunlarına tabi olunup hükmüne teslimiyet gösterilmeye layık yegane varlık yine O'dur. İbadet ve itaat yalnız O'nun hakkıdır. Bunun aksi bir hal, yani; Rabbi Zü'l Celal'in uluhiyyeti ve rububiyyetiyle ilgili herhangi bir sıfatın, herhangi bir mahluka verilmesi ya da yalnız O'nun hakkı olan ibadet ve itaatin yaratılmışlardan birisine yapılması, Allah'a imanı geçersiz kılan ve sahibine müşrik sıfatını kazandıran amellerdendir. Yegane rızık verici Allah olmasına rağmen bir yaratılmıştan rızık beklemek; herşeyi hakkıyla bilen ve gören «O» olmasına rağmen bu sıfatları bir yaratığa vermek, insanların hayatını düzenlemek için yegane kanun koyma hakkı O'na ait olmasına rağmen kişi ya da kişilerce vaazedilmiş beşeri kanunları kabul etmek; adaleti sadece Allah'tan ve O'nun adil yasalarından beklemenin gerekliliğine rağmen, özü zulme ve beşeri ihtiraslara dayalı sistemlere muhakeme olmak ya da bunu istemek ve böylelikle Allah'ın reddetiği zalimlerden adalet beklemek Allah'a imanı bozucu amellere bazı örneklerdir. Allah'a iman ancak bu tür şirklerden uzak olarak yerine getirilen imandır. Yoksa, Allah'ın varlığına inanıldığı halde, yalnız O'nun hakkı olan ibadet, itaat ve teşri(kanun koyma)'nın şu veya bu şekilde, şu veya bu yaratığa verilmesine, uluhiyyetinde ve rububiyyetinde Allah'a şu veya bu şekilde ortak koşulmasına elbette «Allah'a iman» denemez.

b) Meleklere İman: Melekler nurdan yaratılmış ve kendilerinde erkeklik ya da dişilik gibi herhangi bir cinsiyet bulunmayan, isyan ve haramdan uzak olarak her an Rabbi Zü'l Celal'e ibadet ve itaat eden kullardır. Meleklerin varlığı duyu organlarıyla algılanmayan gaybi gerçeklerden olduğu için bunlara iman ancak Kur'an'da ve sünnette bildirildiği şekliyle olmalıdır. Herbiri ayrı bir işlevi yerine getiren ve islam'ın bildirdiği'gerçeği ifade eden meleklere -sahih yolla adı bildirilenlere adı ile, diğerlerine de toplu olarak- iman mutlaka gerekmektedir.

c) Kitablara İman: Allah (c.c) insanların tevhid inancından uzaklaşıp O'na'şirk koşmaya başladığı dönemlerde gönderdiği bazı rasullere; tevhide çağıran, insanlara Rablerini anlatan ve onların hayatlarını düzenleyici hükümler kapsayan kitap ve sahifeler indirmiştir. Bu kitab ve sahifeler, Allah katından rasullere bildirilen vahyi içermektedir. Bunların herbiri sadece gönderildiği kavim için geçerli olmasına rağmen en son olarak indirilen ve en mükemmel şeriatı içeren semavi kitab Kur'an böyle değildir. Onun vaazettiği hükümler, kanunlar ve yasalar kıyamete kadar her çağ ve yerde insanların hayat pratiğini şekillendirmesi gereken yegane ilahi sistemdir. Kur'an'dan önce indirilmiş olan kitablar ise, şahsi ve maddi ihtirasları ile hareket eden din adamlarınca (!...) tahrif edildiği ye içine insan sözü karıştırılarak, ilahi hakikatler, beşeri fikir, düşünce ve yalanlarla değiştirildiğinden günümüze, Allah katından indirildiği andaki saflığı ile ulaşmamış ve Rabbi Zü'l Celal'in bizzat koruması altındaki Kur'an, bu tahrif edilmiş kitabların batıllığını isbat ederek, yürürlükten kaldırmıştır. Buna rağmen, günümüzde muharref haldeki Zebur, Tevrat ve İncil gibi Kur'an'da ve hadislerde adı bildirilenlere ismi ile, bildirilmeyenlere ise genel olarak imanı -ki bu iman tahrif edilmeden önceki hallerinin Allah "katından indirilmiş olduğuna imandır- evet, işte bu imanı Kur'an, İslam inancının bir gereği saymıştır.

d) Nebi Ve Rasullere İman: Tevhidi unutup «Sadece Allah'a İbadet» inancından uzaklaşarak, O'na ibadet ve itaatte şirk koşmaya başladıklarında insanları uyarmak, sahte ilah ve tağutlan reddedip sadece Rabbi Zü'l Celal'e yönelmeye davet etmek, Allah'ın dini olan La ilahe illallah davasını yüklenmek ve bu hakikati -Allah'ın izniyle- insanların akıllarına, kalblerine ve sosyal yaşantılarına nakşetmek, bu davaya inananları müjdelemek, kafirleri ise korkutmak üzere Allah tarafından görevlendirilen ve yine O'nun katından desteklenen Allah'ın seçkin kullarıdır, rasuller. Çağı ve yeri ne olursa olsun her rasulün getirdiği ortak davet «La ilahe illallah» ve o seçkin şahsiyetlerin ortak ismi ise «Müslüman»dır. Nuh, İbrahim, îsa, Musa, Yusuf, Lut, Hud, Davud, Muhammed ve adı kitapta ve hadislerde zikredilen veya zikredilmeyen bütün rasul ve nebiler müslüman idi ve tabi oldukları dava, La ilahe illallah davası, yani; teşri (kanun koyma) insan hayatını yönlendirici emir ve yasaklar bildirme,- ibadet ve itaat edilme hakkını sadece Allah'a verme, O'ndan başka bu haklara sahip olduğunu iddia eden sahte ilah ve tağutları reddetmekti. İşte bu davayı yüklenmiş olan ve sahih yolla ismi bildirilen nebi ve rasullere ismiyle, ismi bildirilmeyenlere ise genel olarak iman, imanın önemli bir şartıdır.

e) Ahiret Gününe İman: Ölümden sonra berzah (kıyamete kadar olan zaman ve bu sürede olan olaylar) hesap, mizan, cennet, cehennem, kabirde azab veya mükafat, amellerine karşılık azab ya da mükafat göreceklerin acı veya lezzeti beden ve ruhları ile duyacaklarına ve tüm bunların temelini oluşturan öldükten sonra dirilmeye imandır.

f) Kaderin, Hayır Ve Şerrin Allah'tan Olduğuna İman Etmek: Kadere imanın Allah katında geçerli olabilmesi için şu dört şeye seksiz şüphesiz iman etmek gerekir.

1 - Allah'ın ezeli ilmine iman etmektir. Allah (c.c) ezeli ilmiyle ne olacağını bildi ve bu ezeli ilmiyle bildiği şeyleri yazdı.

2 - Allah'ın olmasını dilediği şeyin mutlaka olacağına, olmamasını dilediği şeyin mutlaka olmayacağına, gökte ve yerde meydana gelen bütün hareket ve sessizliklerin Allah'ın izniyle olduğuna iman etmek.

3 - Allah (c.c)'nun bütün mahlukatı yarattığına ve kainatın içindeki herşeyin Allah'ın yaratmasıyla ve takdiriyle meydana geldiğine iman etmek.

4 - Kendisine isabet eden şerrin kendisinden başkasına isabet edebileceği halde kendisine isabet ettiğini zannetmemek. Veya kendisine isabet eden hayrın bir tesadüf sonucu kendisine isabet ettiğine inanmamak.

2 - Tebliğ ve irşad metodlarından birisi de bildiğimiz bir mesele dahi olsa, herhangi bir konuyu bilmeyenlere öğretmek kasdıyla, o konuyu bilen birisine sorular sorarak, bilmeyenlerin konuyu anlamalarını sağlamaktır.

3 - Gaybın ilmi ancak Allah'a aittir. Gaybi bilgilerden bazılarını Allah, Rasuller vasıtasıyla bizlere bildirmiştir. Kur'an'da ve hadislerde bahsedilen ve önceki ümmetlerin başından geçmiş ve gelecekte zuhur edecek olaylar, haklarında vahye dayalı haberler bulunan gaybi hadiselerdir. Fakat, bazı gaybi bilgiler vardır ki, bu hususlarda Allah (c.c) bizlere çok az şey bildirmiş veya hiçbir bilgi vermemiştir, işte kıyametin vakti de bu kategoride değerlendirilmesi gereken gaybi bir gerçektir. Kıyametin vaktini ancak Allah bilir ve bu konuda rasuller dahil hiçbir insan ya da yaratığa bilgi vermemiştir. Bu nedenle kıyametin vakti hakkında susup, fikir beyan etmemek, yorum yapmamak imana yakışan yegane davranıştır.


Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
RE: Hergün Bir Hadis ve Şerhi

İslam'ın Şartları


‏عَنْ ‏ابْنِ عُمَرَ ‏رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا ‏ ‏قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ‏صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ‏: " ‏بُنِيَ الْإِسْلَامُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَأَنَّ‏ ‏مُحَمَّدًا ‏‏رَسُولُ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ وَالْحَجِّ وَصَوْمِ رَمَضَانَ. "


İbn-i Ömer (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«İslam beş şey üzerine bina olmuştur: Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.s)'in Allah'ın kulu ve Rasulü olduğuna şehadet etmek, namazı gerektiği gibi kılmak, zekatı vermek, haccetmek, ramazan orucunu tutmak.» (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

Hadiste bildirildiği gibi öncelikle şahadet, sonra namaz, zekat ve oruç İslam binasının temelleridir. Fakat bu, binanın sadece bunlardan ibaret olduğunu göstermez. Aksine, bu temel üzerine yükseltilecek olan katlar ve ilaveler olmadan, binanın varlığından söz edilemez, elbette.

Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
RE: Hergün Bir Hadis ve Şerhi

Şefaati Hak Eden Ancak Müminlerdir


عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ أَنَّهُ قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَقَالَ : " لَقَدْ ظَنَنْتُ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ أَنْ لَا يَسْأَلَنِي عَنْ هَذَا الْحَدِيثِ أَحَدٌ أَوَّلُ مِنْكَ لِمَا رَأَيْتُ مِنْ حِرْصِكَ عَلَى الْحَدِيثِ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَنْ قَالَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ خَالِصًا مِنْ قَلبِه أو نَفْسِهِ. "


Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

Bir gün Rasulullah (s.a.s)'e: «Ya Rasulallah! Kıyamet gününde senin şefaatin en çok kimi sevindirecek?» diye sordum. O şöyle dedi:

«Ya Eba Hureyre! Hadis bellemek için sende gördüğüm şevke göre bunu senden evvel kimsenin bana sormayacağım zaten tahmin ediyordum. Kıyamet gününde şefaatime hak kazanacak olan kimse kalbinden (yahut içinden) halis olarak «La ilahe illallah» diyendir» (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1- Allah (c.c)'nün verdiği nimetleri saymaya kalksak, elbette buna gücümüz ve ömrümüz yetmez. Yegane ilâh olan Allah'ın bizlere bahşettiği nimetlerden birisi de kıyamet gününde Rasulullah'a, mü'minler hakkında şefaat etme izni vermesidir. Fakat bu şefaate ulaşabilmek için bir şart mevcut: «La ilahe illallah»a şeksiz şüphesiz iman. Böyle bir imanın ilk şartı da tevhidi, Allah'ın tarif ettiği şekilde bilmektir. Daha sonra da kalb ve amelle, bu imanı tasdik ve hayatın her yönünü buna göre düzenlemek gelir. Evet, ancak bu şekilde tevhide iman etmiş ve kendisini şirkten ve müşriklerden korumuş olan kişi müslüman olur. ve şefaat edilmeye hak kazanabilir.

2 - Bilmediği konularda araştırma yapıp alimlere soru sorarak meselelerin aslını öğrenmeye çalışan kimseler, Allah'ın ve Rasulü'nün övgüsüne nail olmuşlardır.


Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
Hergün Bir Hadis ve Şerhi - Cenneti Haketmek

Cenneti Haketmek


عن عُبَادَة بْنُ الصَّامِتِ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " مَنْ قَالَ أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ وَأَنَّ عِيسَى عَبْدُ اللَّهِ وَابْنُ أَمَتِهِ وَكَلِمَتُهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ وَأَنَّ الْجَنَّةَ حَقٌّ وَأَنَّ النَّارَ حَقٌّ أَدْخَلَهُ اللَّهُ مِنْ أَيِّ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ الثَّمَانِيَةِ شَاءَ"

Ubade b. Samit (r.a)'den Rasulullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Kim La ilahe illallah'a şehadet edip Allah'ın tek olduğuna ve ibadette hiçbir ortağı bulunmadığına, Muhammed (s.a.s)'in O'nun kulu ve Rasulü olduğuna, İsa (a.s)'ın Allah'ın kulu, Rasulü ve O'ndan bir ruh olduğuna, «Ol» kelimesinin Meryem'e yöneltildiğine, cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse Allah onu cennetin sekiz kapısının dilediğinden cennete sokar.» (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1- Hadiste geçen «Kim La ilahe illallah'a şehadet ederse» sözünden maksat; kim bu kelimenin manasını bilerek, buna kalbiyle iman edip hayatının her yönünü bu düstura göre düzenlerse demektir. Çünkü bu kelimeyi manasını anlamadan tekrarlayan veya manasını çok iyi bildiği halde ona göre amel etmeyen kişinin müslüman olmadığı şüphe götürmeyen bir gerçektir. Zaten hadisteki «şehide» şahitlik etti, kelimesinden de bu apaçık anlaşılmaktadır. Zira, şahitlik bilgiyi mutlak kılar.

La ilahe illallah'ın manasını bilip bunu diliyle ikrar kalbiyle tasdik ve bunun manasına göre amel eden ve ibadette Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmayan, Muhammed (s.a.s)'in Allah'ın bir kulu, bütün insanlar ve cinlere en doğru hayat sistemini bildirmek için gönderdiği Rasulü ve ona verdiği şeriatin kıyamete kadar her çağ ve her yerde yürürlükte olmaya layık yegane hayat pratiği olduğuna ve İsa'nın Allah'ın oğlu olmayıp O'nun bir kulu, Rasulü ve Meryem'e ilka ettiği «ol» kelimesi olduğuna, cennet ve cehennemin varlığına iman eden kişi cennete girmeye hak kazanmıştır.

2 - «İsa (a.s)'ın Allah'tan bir ruh olduğuna iman» onun Allah'ın yarattığı ruhlardan birisi olduğuna iman etmek demektir.

Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
La İlahe İllallah'a İman Ancak Manasını Bilmekle Gerçekleşir
La İlahe İllallah'a İman Ancak Manasını Bilmekle Gerçekleşir


عَنْ عُثْمَانَ - رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ- قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : " مَنْ مَاتَ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ دَخَلَ الْجَنَّةَ "

Osman (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s)'in şöyle gediği rivayet edilmiştir:

«Kim La ilahe illallah'ın manasını bilerek ölürse cennete girer.» (Müslim)

جاء في حديث أبي سفيان الطويل ( ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الَّذِي بَعَثَ بِهِ دِحْيَةُ إِلَى عَظِيمِ بُصْرَى فَدَفَعَهُ إِلَى هِرَقْلَ فَقَرَأَهُ فَإِذَا فِيهِ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ مِنْ مُحَمَّدٍ عَبْدِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ إِلَى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ سَلَامٌ عَلَى مَنْ اتَّبَعَ الْهُدَى أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّي أَدْعُوكَ بِدِعَايَةِ الْإِسْلَامِ أَسْلِمْ تَسْلَمْ يُؤْتِكَ اللَّهُ أَجْرَكَ مَرَّتَيْنِ فَإِنْ تَوَلَّيْتَ فَإِنَّ عَلَيْكَ إِثْمَ الْأَرِيسِيِّينَ وَ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا إِلَى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أَنْ لَا نَعْبُدَ إِلَّا اللَّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا أَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللَّهِ فَإِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِأَنَّا مُسْلِمُونَ قَالَ أَبُو سُفْيَانَ فَلَمَّا قَالَ مَا قَالَ وَفَرَغَ مِنْ قِرَاءَةِ الْكِتَابِ كَثُرَ عِنْدَهُ الصَّخَبُ وَارْتَفَعَتْ الْأَصْوَاتُ وَأُخْرِجْنَا فَقُلْتُ لِأَصْحَابِي حِينَ أُخْرِجْنَا لَقَدْ أَمِرَ أَمْرُ ابْنِ أَبِي كَبْشَةَ إِنَّهُ يَخَافُهُ مَلِكُ بَنِي الْأَصْفَرِ فَمَا زِلْتُ مُوقِنًا أَنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أَدْخَلَ اللَّهُ عَلَيَّ الْإِسْلَامَ )

Abdullah b. Abbas (r.a), Ebu Süfyan'dan bizzat haber verdiğine göre, Ebu Süfyan şöyle demiştir:

«Rasulullah (s.a.s) ile aramda kararlaştırılan müddet içinde (Hudeybiye anlaşması zamanında) Şam'da bulunduğum sırada Hrakl'e Rasulullah'tan bir mektup getirildi...

(Mektup şöyledir):

«Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den, Rum'un büyüğü Hrakl'e...

Hidayete uyanlara selam olsun. Ben, seni İslam davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol ki kurtuluşa eresin. Müslüman ol ki, Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, hristiyan çiftçilerin işleyecekleri haramlar senin boynunadır.

«Ey kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmemiz, O'na hiçbir şeyi eş koşmamamız, Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse: «Bizim müslüman olduğumuza şahid olun» deyin.» (Al-i İmran: 64)

Ebu Süfyan devamla şöyle dedi: «Hrakl, Rasulullah'ın mektubunu okuyup bitirince yanında sesler yükseldi ve gürültü çoğaldı. Bizim çıkarılmamızı emretti. Biz de çıkarıldık.» (Buhari-Müslim)

HADİSLERDEN NE İSTİFADE EDERİZ

-İşte, insan hayatının gayesini belirleyen La ilaha illallah'a imanın keyfiyeti... Bu yüce düstura iman, sadece kelimelerde kalan, manasını bilmeden şuursuzca söylemekle meydana çıkacak bir iman değildir, şüphesiz. Lailahe illallah, kişide bir inanç, bir his ve bir hareket haline dönüşmedikçe gerçek ifadesini bulamaz. Bunun gerçekleşmesinin ilk şartı da bu kelimenin manasını Allah'ın razı olduğu ve tarif ettiği şekilde bilmektir. Zira, bilmeden, anlamadan yapılacak iman iddiası yalandır, boştur. Hangi sağlam akıl, bilinmeyen, anlanmayan bir şeye inancın geçerli olduğunu kabul eder ki? Anlanmayan şeylerin insanda inanç haline dönüşebileceği; gerekleri bilinmeyen bir ifadenin insan hayatında pratik olarak yaşanabileceği hangi mantığa sığar ki? Elbette hiçbir sağlam akıl bunu kabul edemez. Evet, La ilahe illallah inancı, Kur'an'dan ve sünnetten kaynaklanan bir anlayışla kavranmadan, gerekleri bilinip, hayat pratiğinde yaşanmadan iman gerçekleşemez. Bu kelimeyi kalben hissedip tasdik etmek için manasını bilmek gerekir. Kısacası bu kelimeye iman için manasını bilmek şarttır.

Maalesef günümüzde alim kisvesindeki nice cahiller ve bunlara uyan zır cahiller bu gerçeği göremediler. Allah ve Rasulü, anlamadan ve bilmeden La ilahe illallah'a iman ettiğini iddia edenleri yalanlayıp iman iddialarını yüzlerine vururcasına reddederken bu cahiller, ister manasını bilmesin ister şartlarından habersiz olsun hatta tevhidin şartlarına ters düşen amellerde bulunsun, La ilahe illallah'ı diliyle söyleyen herkesi müslüman görerek korkunç bir hataya düştüler. Bu cahiller, batıl olduğu kadar mantıksız olan iddialarını desteklemek için Kur'an ve sünnetten delil getirmekten ve dolayısıyla Allah'a ve Rasulüne iftira etmekten de geri kalmadılar. Allah Rasulü'nün bazı hadislerinde geçen «Kim La ilahe illallah derse...», «Kim La ilahe illallah'ı söylerse...» müslüman olur, cennete girer gibi ifadelerini delil alıp buradaki hükmü, La ilahe illallah'ı anlayarak ya da anlamayarak söyleyen herkes için genelleştirdiler. Anlayış ve muhakeme hususunda nasibleri çok az olan bu kimseler, bu gibi ifadelerin genele değil de Rasulullah (s.a.s) zamanında ve ondan sonra yaşayan ve bu kelime söylendiğinde manasını ve şartlarını apaçık anlayan arablara ait bir hüküm olduğunu göremediler. Evet, Rasulullah (s.a.s)'in La ilahe illallah dediğinde manasını anlayan arablara seslenişi ve daveti onların tevhidi söylemelerini istemek şeklinde oluyordu. Zaten böyle olması da gerekmez miydi? Manasını bilip anladıktan sonra bir kişinin La ilahe illallah'ı dil ile ikrar etmesinin, iman etmesi için yeterli olacağı hiçbir sağlam aklın karşı çıkmayacağı apaçık bir gerçektir. Rasulullah (s.a.s)'in La ilahe illallah dediğinde anlamayacak olanları -ki o zaman için bu kimseler arab olmayan ya da Arapçayı bilmeyen kimselerdi-bu kimseleri islam'a daveti şüphesiz böyle olmuyordu. Onun arab olmayan halkların krallarına gönderdiği davet mektubları bu gerçeği teyid etmektedir. Rasulullah (s.a.s) bu mektupların tümünde tevhidi, muhatab olan kimselerin anlayabileceği şekilde açıklaması ya da tevhidi ifade eden ayetleri mektuba eklemesi, tevhidin anlaşılmasının gerekliliğini net bir şekilde vurgular. Yukarıdaki hadiste de Rasulullah (s.a.v.) Bizans imparatoru Hrakl'e gönderdiği davet mektubunuda tevhidi, Allah'ın bir ayetiyle açıklamıştır. Bu ayeti incelememiz konunun anlaşılması açısından faydalı olacaktır.

«Ey kitab ehli!» Bu hitap yahudi ve hristiyanlan olduğu kadar onların durumunda olan herkesi içermektedir.

«Bizimle sizin aranızdaki müşterek bir söze gelin...» Evet bu La ilahe illallah sözü, dil ile söylemek açısından sizinle bizim aramızda müşterektir. Ama söyleyişin keyfiyeti itibariyle böyle değildir. Zira siz bunu, gerçek manasını bilmeden şuursuzca tekrarlayıp duruyorsunuz. Öyleyse, bu kelimenin manasını kabul etmeye gelin. Bu kelimenin manası da şudur:

«Ancak Allah'a kulluk etmemiz, O'na hiçbir şeyi eş koşmamamız...» Ne putları, ne haçı, ne ateşi, ne tağutları, ne de başka bir şeyi O'na ortak koşmayın. İbadeti sadece tek olan ve ortağı bulunmayan Allah'a has kılın.

«Allah'ı bırakıp birbirimizi Rab olarak benimsememek üzere...» Allah'ın haram kıldığı şeyi helal, helal kıldığı şeyi haram kılan kimselere itaat etmeyelim. Hayatımızı ancak Allah'ın emir ve yasaklan şekillendirsin. Eğer Allah'ın değil de başkasının helal (serbest) ve haram (yasak) sınırlarına tabi olursanız onu Rab edinmiş olursunuz.

«Eğer yüz çevirirlerse...» Eğer bütün bunları kabule yanaşmayıp reddederseniz....

«Bizim müslüman olduğumuza şahid olun» deyin.»

Biz «La ilahe illallah»ı bu manayla kabul ettiğimiz için müslümanlarız. Fakat siz bu manayla kabul etmediğiniz için kafirsiniz.

İşte Rasulullah'ın La ilahe illallah'a davet metodunun özü bu idi. La ilahe illallah'ı insanlara apaçık şekilde, apaçık ifadelerle anlatmak ve manasının anlaşılmasını sağlamak. Günümüzde de bu davayı yüklenen mü'minlerin, insanları daveti böyle olmak zorundadır. Hem çağımız öyle korkunç ve karanlık bir dönem ki, La ilahe ilallah'ın anlaşılması sadece arab olmayanların sorunu, olmaktan çıkmış, arab olanlar dahi dillerinin yozlaştınlmasıyla bu ilahi gerçeği anlamaz, hissetmez olmuşlar.

Bu nedenle davetçinin La ilahe illallah'ı manasını anlamayanlara, Allah'ın emrettiği şekilde açıklaması, insanların bilerek iman ya da reddetmeleri ve davet görevinin hakkıyla yerine getirilmesi açısından izlenmesi gereken yegane yoldur.


Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
Tevhidin İlk Şartı: İhlas

Tevhidin İlk Şartı: İhlas


عن عِتْبَان بْنَ مَالِكٍ الْأَنْصارِيَّ رضي الله عنه قال: غَدَا عَلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ " لَنْ يُوَافِيَ عَبْدٌ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَقُولُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَبْتَغِي بِهِ وَجْهَ اللَّهِ إِلَّا حَرَّمَ اللَّهُ عَلَيْهِ النَّارَ "

İtban b. Malik (r.a)'den Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

«Kıyamet gününde Allah, kendi rızasını isteyerek La ilahe illallah diyen kimseye cehennemi haram kılar.» (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

Hadiste geçen «Kendi (Allah'ın) rızasını isteyerek» sözü; ihlaslı olarak kalbiyle Allah'a yönelip Allah'ın rızasını hedef kabul ederek, şirkin her çeşidini terketmek demektir. La ilahe illallah'ın manasını bilerek, bunu kalbiyle tasdik, diliyle de ikrar eden ve hayatını bu mananın gerektirdiği şekilde düzenleyen kimse, hiçbir zaman haram olan amelleri işlemekte ısrar etmez ve bir haram işlediğinde hemen tevbe edip Rabbine yönelir. Bu şekilde ölen kişi de asla cehenneme girmeyecektir.

Fakat «La ilahe illallah»ın mânasını bilerek kabul ettiği halde haram olan amelleri işlemekte ısrar edip tevbe etmeyen ve işledikleri haramlar sevablarından fazla olan kimseler ölmeden önce bu haramlarından dolayı tevbe etmezlerse bunların durumu Allah'ın dilemesine kalmıştır. Allah dilerse bu kişileri affeder, dilerse de işlemiş oldukları haramlar oranında cehennemde onlara azab eder.

Hadiste geçen «cehennemi haram kılar» sözü; «cehennemde sonsuz olarak kalmayı haram kılar» demektir.


Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
Tağutları Reddetmeden İman Gerçekleşmez
Tağutları Reddetmeden İman Gerçekleşmez


عَنْ طَارِق بنْ أَشيم رَضِىَ الله عَنْه قَال: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صَلى الله عَليه وسلم يَقُولُ: " مَنْ قَالَ لَا إلهَ إلاَّ الله وَ كَفَرَ بِمَا يُعْبَدُ مِنْ دُونِ الله حَرِّمَ مَالُهُ وَ دَمُهُ وَ حِسَابُهُ عَلى اللهَ "

Ebu Abdullah Tarik b. Eşyam (r.a): «Rasulullah (s.a.s)'in şöyle dediğini işittim» demiştir:

«Kim La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah der ve Allah'tan başka ibadet edilenleri reddederse malı ve kanı haram olur. Sonra onun hesabı Allah'a aittir.» (Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

Bu hadis, La ilahe illallah'ın manasını en güzel şekilde açıklayan hadislerden birisidir. «La ilahe illallah»ı sadece dille söylemek kişiyi müslüman yapmaz. Hatta manasını bilerek ve tasdik ederek söylese, fakat imanı bundan öteye geçmese yine de kabul edilmez. Ancak ve ancak bu kelimenin manasını bilip bunu diliyle ve kalbiyle tasdik eden ve Allah'tan başka ibadet edilen sahte ilah ve tağutları reddeden kimsenin malı ve kanı haram olur. Sahte ilah ve tağutları red konusunda duraklayan veya şüphe eden kimsenin imanından söz edilemez elbette...


Kaynak: Seyfuddin el-Muvahhid: Buhari ve Müslim'den İslam Davetçilerine Öğütler

Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
La İlahe İllallah Kurtuluştur


عن أَبي ذَرٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَيْهِ ثَوْبٌ أَبْيَضُ وَهُوَ نَائِمٌ ثُمَّ أَتَيْتُهُ وَقَدْ اسْتَيْقَظَ فَقَالَ:" مَا مِنْ عَبْدٍ قَالَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ ثُمَّ مَاتَ عَلَى ذَلِكَ إِلَّا دَخَلَ الْجَنَّةَ " قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ قَالَ: " وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ " قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ قَالَ: " وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ" قُلْتُ : وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ . قَالَ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ عَلَى رَغْمِ أَنْفِ أَبِي ذَرٍّ " وَكَانَ أَبُو ذَرٍّ إِذَا حَدَّثَ بِهَذَا قَالَ وَإِنْ رَغِمَ أَنْفُ أَبِي ذَرٍّ


Ebu Zerr-i (Gıfari) (r.a)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:

«Bir kere Rasulullah (s.a.s)'e ziyarete gelmiştim. Rasulullah, üzerinde beyaz bir örtü bulunduğu halde uyuyordu. Döndüm, sonra yine geldim. Bu defa uyanmıştı. Rasulullah (s.a.s):

«La ilahe illallah deyip sonra bu ikrar ve iman üzerine vefat eden hiçbir kul yoktur ki o kul cennete girmesin» buyurdu. Ben:

«O kul zina etse, hırsızlık yapsa da mı?» diye sordum. Rasulullah (s.a.s):

«Zina etse de, hırsızlık yapsa da» buyurdu. Ben (hayret ederek):

«Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?» diye sordum. Rasulullah (s.a.s):

«Zina etse de, hırsızlık yapsa da» buyurdu. Ben (üçüncü defa):

«Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?» diye sordum. Rasulullah (s.a.s):

«Evet, Ebu Zerr'in burnu toprakta sürtülmesine rağmen o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da (cennete girecektir)» buyurdu.

Ravi (Ebu'l-Esved) der ki: Ebu Zerr, bu hadisi her rivayet ettiğinde: «Ebu Zerr'in burnu toprakta sürtülmesine rağmen» der idi. (Buhari-Müslim)


عَنْ أَبِي ذَرٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَتَانِي آتٍ مِنْ رَبِّي فَأَخْبَرَنِي أَوْ قَالَ: " بَشَّرَنِي أَنَّهُ مَنْ مَاتَ مِنْ أُمَّتِي لَا يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيْئًا دَخَلَ الْجَنَّةَ " قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ . قَالَ: " وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ."


Ebu Zerr (r.a)’den; Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

«Bana Rabbim tarafından gelen Cibril bir kere daha gelmiş ve: «Ümmetimden her kim Allah (c.c)'ya hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölürse, o kimse cennete girer» diye haber verdi.» Ben:

«Ya Rasulallah! O adam zina ettiği ve hırsızlık yaptığı halde cennete girer mi?» diye sordum. Rasulullah (s.a.s):

«Evet, zina ettiği ve hırsızlık yaptığı halde de cennete girer» diye cevab verdi. (Buhari-Müslim)

HADİSLERDEN NE İSTİFADE EDERİZ

-Tevhid itikadı öyle bir inançtır ki sahibini eninde sonunda mutlaka kurtuluşa ve saadete eriştiriyor. La ilahe illallah'ın manasını bilerek, bunu kalb ve dil ile tasdik eden ve hayatını her yönüyle bu inancın gerektirdiği şekilde düzenleyen mü'min bir kimse büyük haramları işlese dahi mutlaka cennete girecektir. Belki Allah (c.c) işlediği haramlar nisbetinde o mü'mine cehennemde azab edebilir ya da hiç azabsız işlediği haramı affeder. Fakat neticede mutlaka cenneti verecektir. Zira, bu kul yegane ilah olarak Allah'ı tanımış, tüm diğer sahte ilah ve tağutları reddederek, hayatını sadece ve sadece Allah'ın adil emir ve yasaklarına göre düzenlemiştir. Zira bu kul yüzünü sadece Allah'a yönelterek her türlü şirkten ve müşriklerden uzak olmuştur. Zira bu kul, Rabbine inanmış ve ibadetlerini ancak O'na yapmıştır, işlediği haramları ise onun zayıf anlarında nefsinin ya da şeytanın vesveseleriyle olmuş, fakat olayın farkına vardığında Rabbinin azabını düşündüğünden hemen pişmanlık duymuştur. Bu kul hiçbir zaman Allah'ın emir ve yasaklarında şüphe etmemiş, Allah'ın haram kıldığı bazı amelleri işlese de bunların haram olduğuna daima inanmış ve kendisini küfre düşürecek bu amelden mutlaka uzak durmuştur. Bunun karşılığında da Allah'ın o büyük ebedi nimeti cenneti hak etmiştir.

Kaynak: Seyfuddin el-Muvahhid: Buhari ve Müslim'den İslam Davetçilerine Öğütler
Bunu ilk beğenen sen ol.
Cezalı Üye
Cenneti Kazandıracak Ameller
Cenneti Kazandıracak Ameller


عَنْ أبي أيُّوب الأنصاريّ- رَضِيَ اللّه عَنْهُ- قال: انّ رَجُلاً

قَالَ للنّبيّ صلّى اللّه عليه وسلّم:
أَخْبِرْني بِعَمَلٍ يُدْخِلُنِي الجَنَّةَ. قَال: مَالَهُ مَالَهُ. وقَال النّبيّ صلّى اللّه عليه وسلّم: «أَرَب ماله، تَعْبُدُ اللّه وَلَا تُشْرِكُ بِه شَيْئاً، وَتُقيم الصّلاَةَ، وتُؤْتِي الزَّكَاةَ، وَتَصِلُ الرَّحِمَ »


Ebu Eyyub (Halid b. Zeyd-i Ensari) (r.a)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir:

Bir kimse Rasulullah (s.a.s)'e:

«Ya Rasulallah! (Kendisi ile amel edince beni cennete koyacak geçerli bir ibadeti bana haber verseniz)» diye bir istek ve temennide bulundu. Mecliste bulunanlardan birisi:

«Buna ne oluyor ki, ne dileği var ki?» diye sorması üzerine Rasulullah (s.a.s):

«Bu bir ihtiyaç sahibidir, nesi olacak?» buyurup sorana karşı:

«Yalnız Allah'a ibadet edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı gerektiği gibi kılar, zekat verir, sıla-i rahim (akrabaya iyilik) edersin» diye cevab verdi. (Buhari-Müslim)

HADİSTEN NE İSTİFADE EDERİZ

1 - Yapılan amellerin Allah katında geçerli olabilmesi için kişinin herşeyden önce Allah'ı tevhid edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmaması gereklidir. Ancak bunu yaptıktan sonra diğer amelleri makbul olur.

2 - Tevhidden sonra; namazın, zekatın, sıla-i rahmin zikredilmesi bunların sırasıyla önemini belirtiyor.

Kaynak: Seyfuddin el-Muvahhid: Buhari ve Müslim'den İslam Davetçilerine Öğütler
Bunu ilk beğenen sen ol.
General
RE: Hergün Bir Hadis ve Şerhi
Bu başlığı sürdürmeyi düşünüyor musun ?
Yorum yazmaya açık mı ?
Allah dileseydi, insanı, kendisine vahyedilenden başkasını yapamayan diğer canlılar gibi yaratır, fikir ayrılığı da olmazdı ! (HUD-118)
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.