You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

HA İDLİP HA DOĞU GUTA…

HA İDLİP HA DOĞU GUTA…

Acemi Üye
HA İDLİP HA DOĞU GUTA…
Ne yazık ki şeytan kuyuya bir taş attığında o taşı kuyudan çıkarmak için birçoğumuzun çaba sarfetmesi ve o taşın ardından bakıp geride olup biteni farketmeyenleri uyarması gerekiyor. Üzücü olan ise bu döngü sürekli olarak tekrarlanıyor ve kimilerinin zihninde artık hakikaten içinden hak doğuramayacak bir kısırlaşma sürecine doğru gidiyor. Defaatle aynı oyuna geldikleri halde, her defasında yaşadıklarının ihanet ve nifak olduğu kendilerine ifşa edildiği halde hâlâ ilk duyduklarına iman etmeyi adet edinenlerin var olduğu bir zeminde ruhların ayaklarının cennetten cehenneme kayması da kolaylaşıyor ve şeytan Allah’a c.c. isyan ederken kininden ettiği sözü tutmuş oluyor.
Oysa şeytanın bizleri “Allah c.c. ile aldatacağı” ve bize yaklaşırken “bizden görüneceği” bizatihi bizi yaratan tarafından bizlere bildirilmişken, şeytanın “sağımızdan, solumuzdan, önümüzden ve arkamızdan” bize fısıldayan dili olan süfyani medyanın sözlerine kanmamamız, bize “haber ulaştıran bu fasıkların” istediği tepkiyi vermeden önce araştırıp öyle bir tavır takınmamız imanımızın gereği iken, bazılarımız yine aynı çukura yine aynı aymazlıkla düşmekte, yine belirlenmiş tepkileri adeta klasik koşullanmışcasına yine aynı şiddette vermekten geri durmamaktadır.
İşte bu sebeplerden dolayı başka bir konuya odaklanıp o konu üzerinde yazı yazmayı planlarken bize gelen birçok soru ve “tahmin edilebilir ve şekillendirilebilir tepki” bizi bu konu üzerinde vakit harcamaya mecbur etmiştir. Süfyani’nin daha yeni “ben meydanların dilini bilirim” dediği bir ortamda o meydanlardakilerin bu kadar kolay sarsılmalarını, yönlerini şaşırmalarını anlamak zor değil fakat sitemizi takip eden kardeşlerimizin bile böyle tereddütler yaşıyor olmaları bizi üzmüştür. Oysa formül çok açık ve nettir. Siyonizmin ve süfyaninin dilinden dökülen her söz batıl, İslam İnkılabının ve Direniş cephesinin bütün savları da haktır. Yaşadığımız bunca olay bize bunu ispatlamıştır ve süfyaninin başında olduğu siyonizmin asla ve asla hakikati beyan etmeyeceği ortadadır. O halde onların doğru dediğine “işin aslını” bilmesek de ilk tepkimiz “yalandır” demek olmalı ve işin aslı ortaya çıkana kadar en azından sabretmeliyiz ki bu süreçte tam da onların istediği tepkileri vermeyelim.
Ama ne hikmetse bu formül kimi kardeşlerimize sanki uçuk-kaçık veya taassupkâr gelmektedir. Halbuki bu formülün dayanağı Kur’an ve Resulullah’tır s.a.a. “Sizden olan ulul emre itaat edin” ayeti mucibince biz bizden olduğuna iman ettiğimiz İmam’a itaat etmekteyiz ve O’nun dost bildikleri dost, düşman bildiklerini düşman bilmekteyiz. O’nun düşmanlarının sözlerine inanmamakta, dostlarına ise güvenmekteyiz. Zaten böyle yapmazsak “Resulullah’a s.a.a. ve Allah’a c.c. itaat” etmemiş oluruz. Ayrıca Resulullah s.a.a ehl-i beyt için “onlara uyun, önlerine geçmeyin, geride de kalmayın, onlara bir şey öğretmeye çalışmayın” buyurduğu için, bu devirde ehl-i beytin en kamil mümessili İmam’ın oluşturduğu direniş cephesine olan bağlılığımızdan dolayı da bu cephenin düşmanlarının “fısıltılarına” kulaklarına kapalıdır kulaklarımız.
Bu yüzden bizim için şaşıracak, şüpheye düşecek en ufak bir mevzu yoktur ortada. Çünkü dostu dost, düşmanı düşman bilmiş ve bu konuda “hiç kopmayacak bir kulpa” sarılmışızdır. Ama bizim için ayan beyan ortada olan hakikat başkaları için karmaşık görünmektedir bugün. Peki ne olmuştur İdlip’te? Veya niye olmuştur? Anladığımız kadarıyla İdlip’te tabiri caizse “hisseli harikalar kumpanyası” perdesini açmış ve yeni bir tiyatro eski bir senaryo üzerinden sergilenmeye başlanmıştır. Kurtlar, yedikleri ninelerin kılığına girip onların yatağına uzanarak “kırmızı başlıklı kızları” beklemeye koyulmuşlardır. Üstelik doğmamış çocuğa hemen Dede Korkut’lar gelip “soy soylayıp, boy boylayıp” “katliam” ismini koymuşlardır. Ve birçokları katilleri ile birlikte oturup ağıt yakar olmuştur.
Aslında işin özü sosyal medyadaki bir kardeşimizin kendisine bu konuda yöneltilen bir soruya verdiği cevap ile net bir şekilde ortaya konulmuştur. Kardeşimiz soru soran arkadaşına; “Bir haberi değerlendirirken onu kimlerin servis ettiğine, kimlerin onu yaydığına ve onu kimlerin kullanmaya çalıştığına bakarak doğruluğuna dair fikir yürütebiliriz. Aksi takdirde “şeytan bizi Allah c.c. ile aldatmış” olur ve biz bir fasığın sözleri ile dosta düşman oluruz. Bu bakımdan habere yaklaştığımızda Suriye olayları başladığından beri bu tür dezenformasyonlar “hedefe ulaşmak için her yolu mübah sayan” siyonist mahfiller tarafından sürekli kullanılmış ve her defasında da bu iftiraların yalan olduğu ortaya çıkarılmıştır. Yaklaşık 2 yıl önce de benzeri bir iddia Doğu Guta için ortaya atılmış fakat bizatihi BM tarafından kimyasal silah kullananların siyonist vahhabi çeteler olduğu ispatlanmıştır.
Bugün de aynı şekilde tekrar Direniş Cephesine karşı kamuoyu oluşturmak için aynı oyun sergilenmekte, siyonizmin ve süfyaninin elinde bulunan medya aracılığıyla halklar ajite edilerek direnişe düşman kılınmaya çalışılmaktadır. Tarihi vahşetle dolu olan siyonizmin başbakanı bile tv’lere çıkıp melek kesilmekte, her gün katlettikleri çocukları unutup İdlib’teki çocuklara ağıt yakmaktadır. Hatta vahhabi siyonist çeteleri destekleyen süfyani ve avanesi başta olmak üzere siyonist İsrail dahil bir çok şer odağı Suriye’ye müdahale çığlıkları atmaktadır. Bu durum bile bu haberin kurgusallığını bizlere göstermektedir. Ayrıca “zaten zafer kazanan Suriye devleti neden böyle bir işe kalkışsın ki?” sorusunun cevabı da yoktur” şeklinde cevap vererek meseleyi özetlemektedir.
Bu cevaba bizim de bazı ekleyeceklerimiz vardır. Kimi kardeşlerimiz izledikleri görüntülerin etkisinde kalmakta “e bunlar yalan mı?” diye feryat figan etmektedirler. Oysa aynı kardeşlerimiz bol efektli bir hollywood filmindeki uçan kaçanları izlerken bunların ne kadar gerçekçi üretildiğine bakıp “helal olsun adamlar yapmışlar yav” diyerek hayranlıklarını dile getirebilmektedirler. Peki aynı adamlar neden bu tür bir filmi de çekemesinler ki? sorusunun ise muhatabı olmak istememektedirler. Kaldı ki bir iki gündür bu tiyatronun da açıkları ortaya konmakta, elleri çıplak bir şekilde kimyasal silaha müdahale eden kahramanların(!) ellerine yüzlerine bulaştırdıkları senaryonun bu olay olmadan bir gün önce müneccimler tarafından sosyal medyadan duyurusunun yapıldığı ispatlanmaktadır. Ayrıca eğer böyle bir olay vuku bulmuşsa bunun kimyasal silah deposunda oluşan bir patlamadan kaynaklandığı ve süfyani ve ekibinin hemen bu durumdan nemalanmaya çalışıldığı da beyan edilmektedir.
Zaten yukarıda verilen cevapta da beyan edildiği gibi Suriye Devleti kazanmak üzere olduğu bir savaşta hangi akla hizmet böyle bir saldırı gerçekleştirebilir ki? sorusunun da cevabı yoktur. Eğer bu tür bir zalimlik yapılacak olsaydı savaşın başından beri ortada sivil-savaşçı ayrımı yapmadan tüm topraklar temizlenebilirdi. Peki neden yapılmadı? Aksine sivil kayıpları önlensin diye verilen onca şehidin izahı nedir? Bugün İdlib halkını esir alan siyonist vahhabi çetelerin binlerce baş kesme, yakma, doğrama videoları bulunurken bu tür bir katliamda(!) döktükleri gözyaşları(!) ne kadar inandırıcıdır? Hele ki Suriye Devleti 2013 yılında kendi isteği ile bütün kimyasal silahlarından arındırılmışken bu iddialara yine tabiri caizse ve birilerinin deyimiyle “kargalar gülmez mi?”
Ayrıca neden kimse milyonlarca mazlumu katleden büyük şeytanın ve siyonist şebekenin kanlı elleri sorgulamaz da onların bir sözüyle hemen onların düşmanı Allah’ın c.c. dostu olanları töhmet altına almaya çalışırlar? Neden yeryüzündeki siyonist vahşete kurban gidenlerin ağıtları duyulmaz da siyonistlerin kendilerinin çalıp kendilerinin oynadığı bir tiyatroda ki serenatları işitilir ve hemen “lebbeyk” denir? İdlib’in Suriye’nin bir parçası olduğu neden unutturulur ve sanki Suriye Devleti başkalarına ait bir toprak parçasına müdahale etmek istiyormuş gibi bir hava neden bu kadar rahatlıkla solunur da Suriye’nin o şehrine 80 ülkeden bunca vahşinin kimler tarafından, nasıl ve hangi sınırdan geçirilerek sokulduğu neden sorgulanmaz? Yoksa amaç bu tür filmlerle halkların kabaran duygularının estirdiği rüzgarı arkaya alıp siyonist hedefler uğruna topyekün Suriye’ye resmi müdahalede mi bulunmaktır?
Velhasıl düşünen akıl için hakikatler asla gizli değildir zaten gizlenmek hakikatin değil batılın işidir. Bu mevzu da bizim için açıktır ve son sözümüz “ha İdlib, ha Doğu Guta”dır…
siyasetmektebi.com
Bunu ilk beğenen sen ol.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren İslami Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.