Bişr-i Hafi kuddise sirruh’un kız kardeşi Zübeyde şöyle anlatır;
Bir gece ağabeyim Bişr bizim eve geldi Ayağının birisini giriş kapısından içeri attı, diğer ayağı dışarıda olduğu halde kapıya yaslanıp düşünmeye başladı Onun değişik hâlleri vardı Bazen manevi hallere girer, bir müddet o hâl içinde kalırdı Bunu bildiğimiz için kendisine karışmadık Bu şekilde şafak sökene kadar düşünmeye devam etti Sabah olunca kendisine;
“Gece boyunca neyi düşünüp durdun?” diye sordum, şöyle dedi;
“Meclisten çıkıp eve gelirkeninsanların durumunu düşündüm Bu beldede benim gibi ismi Bişr olan bir sürü Hıristiyan, Yahûdi ve ateşe tapan Mecûsi mevcut Ben de Bişr onlarda Bişr Ben de beşer onlarda beşer Fakat tanıdığım o Bişr lerin hepsi sapık halde öldüler, tövbe edip Hak dinine giremediler Bir de kendimi düşündüm Kendi kendime;
“Ey Bişr, sen önceden ne yaptınki Allah seni kendisi için seçti, kalbine imanı koydu, seni Müslüman yaptı!” dedim Sonra yice Rabbimin bana yaptığı ihsanları hatırladım;
Beni kendisine çekmesini, dostları arasına katmasını, bana iman ve takva elbisesini giydirmesini düşündüm Gördümkü her şey O’ndan İşte sabaha kadar bu nimetleri düşündüm durdum Hayret ve sevincimden gözüme uyku girmedi”
Bişr hazretlerinin halini hepimiz için aynıdır Rahman olan Allah iman nurunu ikram ettiği her mümine özel rahmet etmiştir Bu, ebediyen şükredilecek bir nimettir
Allahu Teâlâ buyurur ki;
“Sana gelen bütün iyilikler Allah’tandır Başına gelen bütün kötülükler ise nefsindendir” (Nisa/78)
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem buyurur ki;
“Şüphesiz Allahu Teâlâ mahlukatı karanlıklar içinde yarattı Sonra onların üzerine nurdan bir parça attı Bu nurun isabet ettiği kimseler hidayete erdi, nurun isabet etmediği kimseler ise sapıklık içinde kaldı (Tirmizi iman 18)